Kur'an'ın İkliminde

 

9.Tevbe Suresi

1.Allah ve resulünden, sözleşme yaptığınız müşriklere yükümsüzlük bildirisidir net bir uyarıdır.

2.Şu halde yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve şunu bilin ki siz Allah’ı aciz koyabilecek değilsiniz. Elbet Allah inkârcıları küçük düşürecektir rezil rüsva edecektir!

3.Allah ve resulünden büyük hac gününde insanlara bir ilan bir beyan olsun ki Allah ve resulü müşriklerden beridir! Eğer tövbe ederseniz sizin için iyi olur. Ama eğer yüz çevirirseniz biliniz ki siz Allah’ı aciz koyabilecek değilsiniz! İnkârcı olanlara acıklı bir azabı müjdele.

4.Ama sözleşme yaptığınız müşriklerden sözleşmeniz sonrasında ahitlerini hiçbir şekilde ihlal etmemiş ve sizin aleyhinizde kimseye arka çıkmamış olanlarla sözleşmenizi süresine kadar tamamlayın. Elbet Allah bilinçli duyarlı olanları sever.

5.kendilerine dokunulmayacak olan bu dört aylık süreç tamamlandığında[1] sözleşmelerini ihlal etmiş olan müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, kuşatın, gözetlenebilecekleri her yeri tutun.[2] Eğer tövbe ederler, yönelimi gereğince ifa ederler ve uygunluğu sağlarlarsa yollarını açın.[3] Elbet Allah bağışlayıcıdır, iyilikle muamele edicidir.

6.Eğer müşriklerden biri sana sığınacak olursa onu Allah’ın kelamını dinleyene kadar himayene al. Sonra onu emniyette olacağı yere ulaştır. Onların bilmeyen kimseler olması gereğince böyle davranmak uygun olur.[4]

7.Esasen müşrikler namına bir sözleşme Allah katında da resulü katında da nasıl geçerli olabilir? Yine de Mescidi Haram civarında sözleşme yaptığınız müşrikler sözleşmenin gereğine uydukları sürece siz de sözleşmelerinin gereğini yerine getirin. Allah bilinçli duyarlı olanları sever.

8.Evet böyle bir sözleşme nasıl geçerli olabilir? Size güç yetirebileceklerini anladıkları an aranızda geçerli bir sözleşmenin de sorumluluk sergilemenin de onlar için bir anlamı kalmaz. Ağızlarıyla sizi hoşnut ederler kalpleri ise karşı çıkar. Onların çoğu yalpalayan kimselerdir.

9.Az bir menfaati Allah’ın delillerine tercih ettiler ve Allah’ın yolundan alıkoydular. Onların yapıp ettikleri ne kötüdür.

10.Onlar inançlı olana karşı ne bir sözleşmeyi gözetirler ne de bir sorumluluğu. Onlar sınır tanımaz kimselerdir.

11.Eğer tövbe eder, yönelimi gereğince ifa eder ve uygunluğu sağlarlarsa işte o zaman dinde kardeşleriniz olurlar. Anlayacak olanlar için delilleri ayrıntısıyla açıklıyoruz.

12.Eğer kendileriyle sözleşme yapılmasından sonra ahitlerini bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa inkârcılığın öncüleriyle savaşın. Onlar için ahitlerinin bir anlamı yoktur. Ola ki buna bir son verirler.

13.Ahitlerini bozan, resulü sürgün etmeye kalkışan ve size düşmanlığı ilkin kendileri başlatan kimselerle savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer inanıyorsanız bilmelisiniz ki asıl korkulması gereken Allah’tır!

14.Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları küçük düşürsün, onlara karşı size yardım etsin ve inançlı olanların kalplerine şifa versin.

15.Kalplerindeki öfkeyi dindirsin. Allah gerek gördüğü kimsenin yönelişini kabul eder. Zira Allah bilendir, en doğru kararı verendir.

16.Yoksa hangilerinizin gayretli olduğunu, Allah’tan, resulünden ve inananlardan başka yakın dost tutmadığını Allah bilmeden bırakılacağınızı mı sandınız? Doğrusu Allah yaptıklarınızdan haberlidir.

17.Kendilerindeki inkârcılığa bizzat kendileri şahitken müşriklerin Allah’ın mescitlerini imar etmeleri olacak şey değildir. Onların amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte kalıcıdırlar.

18.Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, yönelimi gereğince ifa eden, uygunluğu sağlayan ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar edebilir. İşte böylelerinin doğru yolda yürüyenlerden olmaları beklenebilir.

19.Siz hacılara su vermeyi, Mescidi Haram’ı imar etmeyi Allah’a ve ahiret gününe inanan ve Allah yolunda gayret gösteren kimselerin durumuyla bir mi yaptınız? Bunlar Allah katında aynı şeyler değildir! Allah hak tanımaz olanları doğruya iletmez.

20.İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla gayret gösteren kimseler Allah katında çok değerlidirler. İşte kazançlı olanlar onlardır. 

21.Rableri, kaynağı kendisi olan bir rahmeti, bir hoşnutluğu, içinde tükenmez nimetlerin bulunduğu kendilerine özel cennetleri böylelerine müjdeliyor.

22.Orada kalıcı olacaklardır. Elbet büyük ecir Allah katında bulunur.

23.Ey inananlar! Eğer inkârcılığı inançlı olmaya tercih etmişlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi dahi veli edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse onlar da hak tanımaz olanlardır.

24.De ki: Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, işlediğiniz mallar, kesat olmasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah ve resulünden, Allah yolunda gayret sarf etmekten daha sevimliyse Allah emrini getirinceye kadar bekleyiniz! Allah yalpalayan kimseleri doğruya iletmez.

25.Allah birçok zamanda birçok yerde ve Huneyn gününde size yardım etmişti. Çokluğunuz sizi gururlandırdığında hiçbir şekilde fayda sağlamamış ve yeryüzü tüm genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da gerisin geri dönüp kaçıvermiştiniz.

26.Sonra resulünün ve inananların üzerine Allah sükûnetini[5] indirmişti. Görmediğiniz askerleri indirmiş ve inkârcı olanları azabına uğratmıştı. İnkârcıların cezası işte budur.

27.Yine de böyle olmasından sonra Allah gerek gördüğünün yönelişini kabul eder. Doğrusu Allah bağışlayıcıdır, iyilikle muamele edicidir.

28.Ey inananlar! Gerçek şu ki müşrikler kesinlikle pistirler.[6] Artık bu yıllarından sonra Mescidi Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer fakir düşmekten korkarsanız gerek görürse Allah sizi lütfuyla zengin kılacaktır. Elbet Allah bilendir, en doğru kararı verendir.

29.Kitaba muhatap olunanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün[7] haram kıldığını haram kılmayan[8] ve Hak olan yolu yol edinmeyenlerle küçük düşerek bizzat kendileri[9] bir şekilde ceza[10] ödemelerine kadar savaşın.[11]

30.Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler; Hıristiyanlar “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarına doladıkları sözleridir. Önceki inkârcıların söylemleriyle benzeşiyorlar. Allah onları lanetine uğratmıştır, nasıl da yanlışa sürükleniyorlar. 

31.Allah’ın yanı sıra hahamlarını[12] ruhbanlarını[13] rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa ancak bir tek ilaha kul olmaları üzere emir almışlardı. O’ndan başka ilah yoktur. O, kıldıkları ortaklardan beridir şanı yücedir.

32.Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürme yönünde irade ortaya koyuyorlar. Oysa inkârcıların hoşuna gitmese de Allah nurunu tamamlamaktan asla geri durmaz.[14]

33.Ortak kılanlar hoş görmese bile resulünü dinin tamamını kendisine bildirmek üzere aydınlık sunumuyla[15] ve gerçeğin diniyle gönderen O’dur.[16]

34.Ey inananlar! Doğrusu hahamlardan[17] ve ruhbanlardan[18] birçoğu insanların mallarını asılsız gerekçelerle yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını gümüşü biriktirip de Allah’ın yolunda harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele!

35.Biriktirdikleri bu şeyler cehennem ateşinde kızdırılıp da yüzleri, böğürleri ve sırtları dağlanacağı gün vay onların haline! “Kendiniz için biriktirip durduğunuz şeyler bunlar! Şimdi tadın bakalım biriktirip durduklarınızı!” denecektir.

36.Doğrusu gökleri ve yeri yarattığı günkü yasası gereğince Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir.[19] Haram aylar onlardan dördüdür. Doğru olan sistem budur. Şu halde bu aylarda kendinizi zulme uğratmayın. Sizinle topluca savaştıkları üzere siz de müşriklerle topluca savaşın. Bilin ki elbet Allah bilinçli duyarlı olanlarla beraberdir.[20]

37.Erteleyip ayların yerini değiştirmek ancak inkârcılıkta ileri gitmektir.[21] İnkârcılar böylece haram ayı bir yıl helal bir yıl haram edinerek yanlışa sürüklenebiliyorlar.[22] Allah’ın, yasasınca haram kıldığı ayın[23] sayısını denkleştirmek ve Allah’ın haram kıldığı davranışları helal edinmek üzere böyle yapıyorlar.[24] Yapıp ettiklerinin kötülüğü kendilerine süslü kılındı. Allah inkârcı olanları doğruya iletmez.

38.Ey İnananlar! Size ne oluyor ki “Allah yolunda seferber olunuz!” dendiği zaman olduğunuz yere çakılıp kaldınız. Ahiret yerine dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının menfaati ahirete göre çok azdır.

39.Eğer Allah yolunda seferber olmazsanız sizi acıklı bir azaba uğratır ve yerinize başka kimseleri getirebilir! O’na bir zarar vermiş olmazsınız! Allah her şey üzerinde takdiri olandır.

40.Eğer resule yardımcı olmazsanız hatırlayın ki inkârcılar onu sürgün ettiği vakit iki kişi olarak yola çıktıkları esnada Allah ona yardım etmişti. Onlar mağarada bulundukları sırada arkadaşına “üzülme, elbet Allah bizimle!” diyordu. O vakit Allah, üzerine sükûnetini indirmiş, onu görmediğiniz askerleri ile desteklemiş ve inkârcıların söylemini sefil kılmıştı. Yüce olan değer Allah’ın söylemidir.  Allah her şeye güç yetirendir, en doğru kararı verendir.

41.Şartlar kolay olsun zor olsun mutlaka seferber olunuz ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda gayret gösteriniz.[25] Eğer bilirseniz sizin için iyi olan budur.

42.Eğer kolaylıkla ulaşılacak bir menfaat ve sıradan bir sefer olsaydı mutlaka peşine takılacaklardı. Ama zorluğu göze alamadılar. “Eğer bir imkân bulabilseydik elbet sizinle yola çıkacaktık” diye Allah adına yemin edecekler. Kendilerini mahvedecekler. Allah kesinlikle yalancı olduklarını biliyor!

43.Gerçi Allah sana rahmetiyle yöneldi ama sen kimin doğru söylediğini net anlamadan kimin yalancı olduğunu bilmeden ne diye onlara izin verdin?

44.Allah’a ve ahiret gününe inananlar mallarıyla canlarıyla tüm gayretlerini ortaya koymaları konusunda senden izin istemezler. Allah bilinçli duyarlı olanları bilir.

45.Olsa olsa Allah’a ve ahiret gününe inanmamış olanlar senden izin isteyebilir. Onların kalpleri kuruntuya düşmüştür, endişe içerisinde bocalamaktadırlar.

46.Eğer sizinle yola koyulma iradesi ortaya koymuş olsalardı mutlaka bu konuda bir hazırlıkları olurdu. Ama Allah onların tutumlarını hoş karşılamamış onları seferden geri tutmuştur. Onlara  “oturup kalmışlarla siz de oturunuz!” denmiştir.

47.Sizinle sefere çıkacak olsalardı kafanızı karıştırmaktan öte bir şey yapacak değillerdi. Mutlaka aranızda fitne üretmeye koyulacaklardı. İçinizden onları dinleyenler de çıkacaktı. Allah hak tanımazları bilir.

48.Daha önce de fitne çıkarmaya uğraşmışlar, seninle alakalı bir takım işler çevirmişlerdi. Sonunda hoşlarına gitmese de gerçek ortaya çıkmış, Allah’ın iradesi gerçekleşmişti.

49.Onlardan bazıları “Bana müsaade et, beni sıkıntıya sokma!” diyorlardı. Bilesiniz ki asıl şimdi büyük bir sıkıntıya düştüler. Doğrusu cehennem inkârcıları çepeçevre kuşatmıştır.

50.İyi bir durumun olsa üzülürler. Başına bir şey gelse “iyi ki önceden tedbirli davranmışız!” derler ve sevinçle çekip giderler.

51.De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başka bir durumla karşılaşacak değiliz. Bizim Mevla’mız O’dur. İnananlar Allah’ı vekil edinsinler!

52.De ki: Bizimle ilgili bir beklentiye mi giriyorsunuz? Olsa olsa iki güzel neticeden biriyle karşılaşırız.[26] Biz de Allah’ın sizi kendi katından bir azaba uğratmasını ya da bizim elimizle size azap etmesini bekliyoruz. Siz bekleyeceğinizi bekleyin elbet biz de sizinle neticeyi bekleyeceğiz.

53.De ki: İster gönüllü sunumlarda bulunun isterse gönülsüz. Neticede yaptıklarınız asla kabul görmeyecek. Doğrusu siz kesinlikle yalpalayan kimselersiniz.

54.Yaptıkları sunumların onlardan kabul görmemesinin mutlak sebebi Allah’a ve resulüne inkârcı kesilmeleri, tembelce davranmaktan öte yönelimde bulunmaya yanaşmamaları ve istemeyerek sunumlarda bulunmaları olmuştur.

55.Onların malları ve çocukları sakın sende hayranlık uyandırmasın. Allah dünya hayatında bu varlıklarıyla onlara sıkıntıyı yaşatma ve inkârcılar olarak canlarının iyice sıkıntıyı uğraması yönünde irade ortaya koymaktadır.

56.Sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Sizden değillerdir fakat korkuya kapılmış durumdadırlar.

57.Sığınılabilecek bir yer, herhangi bir mağara ya da sokulabilecekleri bir mekân bulsalar elbet sırtlarını dönecekler ve oraya kaçacaklar.

58.Sadakaların paylaşımı noktasında aralarında sana dil uzatanlar bulunmaktadır. Eğer bu paylardan kendilerine de verilirse rıza gösterirler ama onlara verilmezse o zaman öfkelenirler.

59.Onlar Allah’ın ve resulünün verdiğine razı olsalardı ya! “Allah bize yeter. Allah bize lütfundan verecektir, resulü de öyle.” deselerdi ya! “Biz Allah’ın rızasını gözetiriz” deselerdi ya!

60.Sadakalar[27] Allah tarafından belirlenmiş bir sorumluluk olarak ancak fakirler, gereksinimi olanlar,[28] sadaka memurları,[29] gönülleri İslam’a meyilli olanlar,[30] esaret altında kalanlar,[31] borç yükü altında ezilenler,[32] Allah yolunda uğraşanlar[33] ve yolculukta bulunanlar[34] için harcanır. Allah bilendir, en doğru kararı verendir. 

61.Onlardan bazıları “sanki bir kulak gibi her şeyi duyuyor” diyerek nebiyi incitiyorlar.[35] De ki: İyiliğinize kulak oluyor, Allah’a inanıyor, müminlere güveniyor. Sizin inançlı olanlarınıza rahmet oluyor. Allah’ın resulünü incitenler için acıklı bir azap olacaktır.[36]

62.Sizi razı etmek için Allah adına yemin ediyorlar. Eğer inanmışlarsa öncelikle razı etmeleri gereken Allah ve resulüdür.

63.Allah ve resulüne karşı koyanı içinde kalıcı olacağı cehennem ateşinin beklediğini anlamadılar mı? Asıl büyük aşağılanma işte budur.

64.İkiyüzlüler[37] kalplerinde olanı haber veren durumlarını deşifre edici bir surenin indirilmesinden endişeleniyorlar. De ki: Alay edin bakalım! Elbet Allah endişe duyduğunuz durumu açığa çıkaracaktır!

65.Onlara sorsan “kendimizi kaptırmıştık, eğleniyorduk!” diyecekler. De ki: Allah’ı mı, delillerini mi, resulünü mü alaya alıyordunuz?

66.Mazeret beyan etmeyin! İnanmanızdan sonra inkârcı kesildiniz! Bazılarınızı bağışlasak bile bazılarınızı azaba uğratacağız. Zira onlar suçta ısrarcı oldular.

67.İkiyüzlü kadınlar ve ikiyüzlü erkekler aynı yolun yolcusudurlar. Kötü olanı emrederler, iyilik olarak kabul gören duruma engel olurlar. Makul olanı yapmaktan geri dururlar.[38] Allah’ı unuttular Allah da onları unuttu! Doğrusu ikiyüzlüler yalpalayan kimselerdir.

68.Allah ikiyüzlü erkeklere, ikiyüzlü kadınlara ve aleni olarak inkârcılık edenlere içinde kalıcı olacakları cehennem ateşini vadetmiştir. O onlara yetecektir! Allah onları lanetine uğratmıştır. Onlar için kalıcı bir azap olacaktır!

69.Tıpkı sizden öncekilerin durumlarında olduğu gibi. Onlar kuvvet bakımından sizden de güçlüydüler. Malları ve çocukları da sizden fazlaydı. Nasipleriyle zevklendiler. Tıpkı sizden öncekilerin nasipleriyle zevklendikleri gibi siz de nasiplerinizle zevklendiniz. Onların dalıp gitmeleri gibi siz de dalıp gittiniz. Onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. İşte onlar kaybedecek olanlardır.

70.Kendilerinden önceki Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve yerle bir olmuş diyarların haberleri bunlara ulaşmadı mı? Onlara resulleri apaçık delillerle gelmişlerdi. Allah onlara zulmedici değildi. Lakin onlar kendi kendilerine zulmeder oldular.

71.İnançlı erkekler ve inançlı kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyilik olarak kabul gören durumu öğütlerler kötü olana engel dururlar. Yönelimi gereğince ifa ederler, uygunluğu sağlarlar. Allah’a ve resulüne itaat ederler. İşte Allah, bunlara iyilikle muamele edecektir. Allah her şeye güç yetirendir, en doğru kararı verendir.

72.Allah, inançlı erkelere ve inançlı kadınlara içerisinden ırmaklar akan adn cennetlerinde yerleşke bahçelerinde uygun meskenler vadetmiştir. Orada kalıcı olacaklardır. Allah’tan olan hoşnutluk en büyük lütuftur. Zaten büyük kazanç budur.

73.Ey Nebi! İnkârcılarla ve ikiyüzlü davrananlarla tüm gücünle mücadele et. Onlara karşı sert ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir sonuç!

74.Öyle demediklerine dair Allah adına yemin ediyorlar. Oysa inkârcılık olan sözü söylemişlerdir. İslam olmalarından sonra inkârcı kesilmişlerdir. Başaramadıkları bir işe kalkışmışlardır. Sırf Allah’ın lütfu olarak Allah ve resulünün kendilerini zengin kılmasıyla kin gütmeye başladılar. Tövbe ederlerse onlar için iyi olur. Yok, eğer yüz çevirirlerse Allah onlara dünyada da ahirette de acıklı bir azabı tattırır. Yeryüzünde bir velileri bir yardımcıları da olmaz.[39]

75.Eğer bize lütfundan nasip edecek olursa elbet bol bol sadaka veririz ve Salihlerden oluruz diye Allah’a söz verenler de onlardandır.

76.Ne zaman ki Allah onlara kendi lütfu olarak verdi cimri kesildiler ve yüz çevirip uzaklaştılar.

77.Böylece Allah, verdikleri sözlerinden dönmeleri ve yalancı olmaları gereğince huzuruna çıkacakları güne kadar onları kalplerine yerleşecek bir ikilemde bıraktı.

78.Sırlarından fısıltılarına kadar Allah’ın her şeyi bileceğini anlamadılar mı? Allah gizli saklı her şeyi bilir.

79.Onlar sadaka vermeleri konusunda gönüllü davranan inançlı kimselere dil uzatırlar. Tüm gayretlerini ortaya koymaları dışında bir imkânları bulunmayanlarla alay ederler. Allah onları gülünç duruma düşürmüştür. [40] Onlar için acıklı bir azap olacaktır.

80.Onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de fark eden bir şey olmayacak. Onlar için yetmiş defa da bağışlanma dilesen Allah onları asla bağışlamayacak. Böyle olması onların Allah ve resulünü dikkate almamaları gereğincedir. Allah, yalpalayan kimseleri doğruya iletmez.

81.Seferden geri bırakılanlar Allah’ın resulüne muhalefet edip oturup kalmalarıyla sevindiler. Allah yolunda canlarıyla mallarıyla gayret göstermeyi hoş görmediler. “Bu sıcakta seferber olmayın!” dediler. “Cehennemin ateşi sıcak olarak çok daha şiddetlidir” de! Keşke anlayabilselerdi.

82.Bundan sonra az gülsünler çok ağlasınlar! Kazandıkları gereğince bir ceza bunu gerektirecektir.

83.Eğer Allah seni onlardan bazılarının yanına uğratır da senden sefere çıkmak için izin isterlerse şöyle de: Benimle asla hiçbir zaman sefere çıkmayacaksınız! Benimle beraber düşmana karşı asla savaşmayacaksınız! Zira siz ilk seferinde oturup kalmaya razı oldunuz! Artık geriye kalanlarla aşağıya oturacaksınız! 

84.Onlardan ölen hiçbir kimse için hiçbir zaman yönelimde bulunma, kabrinin başına durma.[41] Onlar, Allah ve resulünü dikkate almadılar ve yalpalayanlar olarak ölümü buldular.

85.Onların malları ve çocukları sakın sende hayranlık uyandırmasın. Allah dünyada bu varlıklarıyla onlara sıkıntıyı yaşatma ve inkârcılar olarak canlarının iyice sıkıntıyı uğraması yönünde irade ortaya koymaktadır.

86.“Allah’a inanınız ve resulü ile birlikte gayret sergileyiniz!” diye bir sure indirildiği zaman geniş imkânlara sahip olanları şunu diyerek izin istediler: Bizi bırak geriye kalanlarla beraber olalım.[42]

87.Geride kalanlarla birlikte olmaya rıza gösterdiler ve kalpleri mühürlendi. Artık anlamazlar.[43]

88.Oysa resul ile beraberindeki inananlar mallarıyla canlarıyla tüm gayretlerini ortaya koydular. Tüm iyilikler onlar içindir. Ferahlığa mutluluğa erecekler onlardır.

89.Allah, onlar için içerisinden ırmaklar akan, kendisinde kalıcı olacakları cennetler hazırlamıştır. İşte asıl kazanç budur.

90.Araplardan, mazeret beyan edenler kendileri için izin istemek üzere geldiler. Allah’ı ve resulünü aldatmaya kalkışanlar oturup kaldılar.[44] Onlardan, inkârcı kesilenlere acıklı bir azap dokunacaktır.

91.Allah’a ve resulüne karşı samimi oldukları sürece güçsüzler, hastalar ve sunum yapacak bir şey bulamayanlar için sıkıntı değil. Gereğince davrananlar aleyhine bir yol tutulamaz. Allah bağışlayıcıdır, iyilikle muamele edicidir.

92.Kendilerine bir görev yükleyesin diye sana geldikleri halde “Sizi üzerinde görevlendirebileceğim bir şey bulamıyorum” dediklerin ve sunabilecekleri bir şey bulamadıkları için hüzünlenerek gözleri yaş dolu geri dönenlerin aleyhine de bir yol tutulamaz.

93.Sorumlu tutulacak olanlar ancak geniş imkânları olmasına rağmen senden izin isteyenlerdir. Geride kalanlarla birlikte olmaya rıza gösterdiler ve Allah kalplerini mühürledi. Artık anlamazlar![45]

94.Yanlarına döndüğünüz zaman size mazeret beyan edeceklerdir. De ki: Mazeret beyan etmeyiniz! Size asla inanacak değiliz. Allah durumlarınızdan bizi haberdar etmiştir. Bundan sonra yapacaklarınızı da Allah ve resulü görecektir. Sonunda gaybı da şahit olunanı da bilene döndürüleceksiniz. Yapıp ettiklerinizin gereği size bildirilecektir.

95.Yanlarına döndüğünüzde kendilerini rahat bırakmanız için size Allah adına yemin edeceklerdir. Onları bırakınız. Onlar utanç verici bir duruma düşmüşlerdir. Onların varacakları yer cehennemdir. Kazandıkları gereğince bir ceza bunu gerektirecektir.

96.Durumlarına rıza gösteresiniz diye size yemin edeceklerdir. Siz onlara rıza gösterseniz bile Allah yalpalayan kimselerden asla razı olmaz.

97.Tüm bunları yapan Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte en üst düzeydeler ve Allah’ın, resulüne indirdiği sınırları anlayamayacak bir karanlığa gömülmüşler. Allah bilendir, en doğru kararı verendir.

98.Araplardan bazıları var ki yaptıkları harcamaları bir ceza gibi görürler ve kuşatıcı durumlara uğramanızın beklentisine girerler. Kötülüğün kuşatması onların üzerindedir. Allah işitendir bilendir. 

99.Araplardan, Allah’a ve ahiret gününe inanan ve harcamalarını Allah indinde, resulün yönelimlerinde yakınlık vesileleri edinenlere gelince biliniz ki gerçekten de bu harcamaları onlar için bir yakınlık vesilesidir.[46] Allah onları rahmetine dâhil edecektir. Allah bağışlayıcıdır, iyilikle muamele edicidir. 

100.Muhacirlerden ve Ensar’dan[47] olanların ilklerinin öncülerinden ve gereğince onları izleyenlerden Allah razı olmuştur onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara içerisinden ırmaklar akan kendisinde daimî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte asıl kazanç budur.

101.Yakın çevrenizdeki Araplardan da ikiyüzlüler var Medine halkından da ikiyüzlülüğü huy edinenler var. Sen onları bilmiyorsun biz onları biliyoruz. Onlara azabı kat kat tattıracağız sonra da büyük azaba uğratılacaklar.[48]

102.Suçlarını itiraf eden diğerleri ise uygun bir davranışı kötü olan diğer davranışla bir arada işlemiş oldular. Allah’ın, onların yönelişlerini kabul etmesi umulabilir. Allah bağışlayıcıdır, iyilikle muamele edicidir.

103.Onların mallarından kendilerini temizlemeye ve böylece arınmalarına vesile olacağın bir sadaka al. Onlarla ilişkini kesme.[49] Senin onlarla iletişim kurman onlar için bir güvenç kaynağıdır. Allah işitendir, bilendir.

104.Bilmiyorlar mı ki Allah kullarının yönelişini kabul eder ve sadakatlerini dikkate alır.[50] Allah tövbeleri kabul edicidir, iyilikle muamele edicidir.

105.De ki: Yapacağınızı yapın! Yaptıklarınızı Allah da resulü de inananlar da görecektir. Yakında gaybı da şahit olunanı da bilene döndürüleceksiniz. Yapıp ettiklerinizin gereği size bildirilecektir.

106.Allah’ın emri için umutlandırılmış olan diğerlerine Allah ya azabını tattırır ya da yönelişlerini kabul eder. Allah bilendir, en doğru kararı verendir.[51]

107.Bir zorluk ortaya çıkarmak, inkârcılığı mevzilemek, inananların arasında ayrılığı tetiklemek ve ta baştan beri Allah’a ve resulüne savaş açmış olana bu yolda imkânlar sunmak üzere bir mescit edindiler.[52] Bu yaptıkları sebebiyle “biz ancak iyi bir neticeye vesile olmak üzere bir irade ortaya koyduk” diye mutlaka yemin edeceklerdir! Allah, onların yalancı olduklarına tanıktır.

108.O mescitte asla bulunma! İlk gününden itibaren bilinçli duyarlı olma üzere tesis edilmiş olan mescit asıl kendisinde bulunmana uygun olandır. Arınmayı arzulayanlar işte o mescitte yer alabilirler. Allah arınmayı amaç edinenleri sever.[53] 

109.Yapıtını Allah’a bilinçli duyarlı olma üzere ve Allah’ın rızasını gözetmek için tesis eden mi iyidir yoksa çökecek olan uçurumun eşiğine tesis edip de onunla cehennem ateşine sürüklenen mi? Allah hak tanımaz olanları doğruya iletmez.

110.Kalplerinde bir şüphe kuruntulayan yapıtları kalplerini paramparça etmekten başka bir işe yarayacak değildir. Allah bilendir en doğru kararı verendir.

111.Allah inananlardan canlarını ve mallarını kendileri için cennet olması karşılığında satın almıştır. Onlar Allah’ın Tevrat, İncil ve Kur’an’da sorumluluğunu üstlendiği bir vaad gereğince Allah yolunda savaşırlar ve öldürürler, öldürülürler. Sözüne Allah’tan daha sadık olan kimdir? Şu halde Allah ile aranızdaki bu sözleşme gereğince elde ettiğiniz neticeye sevininiz. İşte asıl kazanç budur.

112.Yönelişi Allah’a yapanlar, kulluğu Allah’a özgüleyenler, değerlendirmeyi Allah’a has kılanlar, hakikat üzere yol alanlar, hakka boyun eğenler, tam teslimiyet üzere olanlar, iyilik olarak kabul gören durumu öğütleyip kötüye engel duranlar ve Allah’ın sınırlarını gözetenler var ya işte inançlı olan bu kimseleri müjdele.

113.Allah’ın nebisinin ve inanmış kimselerin müşrikler için, cehennemlik olduklarını net olarak anladıktan sonra bağışlanma dilemeleri olacak şey değildir. Aralarında akrabalık bağları da olsa bu böyledir.

114.Babası için İbrahim’in bağışlanma dilemesi de olacak şey değildi. Ama bu konuda ona vermiş olduğu bir söz gereğince böyle davrandı. Ne zaman ki onun Allah’ın düşmanı olduğunu net olarak anladı ondan beri durdu. Doğrusu İbrahim içli ve muamelesi makul biriydi.

115.Allah’ın, doğruluk sunumu yaptıktan sonra kişileri yanlışa bırakması olacak şey değildir. Neticede onlara nasıl bilinçli duyarlı olacaklarını net olarak bildirir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

116.Gerçek şu ki göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. Hayat veren O’dur, hayatı sonlandıran O’dur. Allah’ın yanı sıra bir veliniz, bir yardımcınız yoktur. 

117.Allah, nebi kulunun da muhacir ve Ensar’ın da yönelişlerini kabul eylemiştir. Onlar ki aralarından bazılarının kalpleri neredeyse yanlışa meyledecekken o zorluk zamanında nebiye uydular. Sonra Allah yönelişlerini kabul eyledi. Elbet Allah, öylelerine çok merhametlidir, iyilikle muamele edicidir.

118.Seferden geriye bırakılan o üç kişinin yönelişlerini de kabul buyurdu.[54] Hatta tüm genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti. İçleri daralmış ve Allah’tan başka sığınaklarının olmadığını anlamışlardı. Sonunda yönelişte bulundukları için Allah onlara rahmetiyle yöneldi. Elbet Allah tövbeleri kabul edicidir, iyilikle muamele edicidir.

119.Ey inananlar! Allah’a bilinçli duyarlı olunuz ve doğrularla beraber olunuz.

120.Medine halkı ve etraflarındaki Araplar için Resulullah’ı gözetmemek olacak şey değildir. Sakın kendi canlarını Resulullah’a tercih etmesinler. Allah yolunda tadacakları her bir susuzluk, yorgunluk ve açlık, inkârcıları kızdıracak olan ayak basacakları her yer, düşman karşısında elde edecekleri her bir başarı kendileri için uygun bir davranış olarak kayda geçecektir. Allah gereğince davrananların ecrini zayi etmez.

121.Küçük büyük sunacakları her bir şey, aşacakları her bir vadi yaptıklarının karşılığını Allah’ın kendilerine en güzel şekliyle vermesi üzere onlar için kayda geçecektir.

122.İnananların topyekûn hep birlikte seferber olmaları olacak şey değildir. Velakin onların her bir kesiminden bazılarının hizmet alanlarında derin bilgi edinmeleri için ve halklarına geri döndüklerinde onları uyarıcı olabilmeleri için seferber olmaları gerekmez mi? Belki bu sayede bilinçlenirler hazırlıklı olurlar.[55]

123.Ey inananlar! İnkârcılardan size karşı yakın tehdit oluşturanlarla savaşın. Sizde bir sertlik bulsunlar bir zorluk görsünler. Bilin ki Allah bilinçli duyarlı olanlarla beraberdir.

124.Her ne zaman bir sure indirilse onlardan bazıları “Bu hanginizin inancını ziyade kıldı?” derler. Oysa inananların inancını ziyade kılmıştır. Onlar ümitlenmektedirler sevinmektedirler.

125.Kalplerinde hastalık olanların ise utanç verici durumlarına yenilerini katmıştır, sonunda İnkârcılar olarak ölmüşlerdir.

126.Her yıl bir iki defa sıkıntıya uğratıldıklarını görmüyorlar mı? Yine de yönelişte bulunmuyorlar, hiç düşünmüyorlar.

127.Ne zaman bir sure indirilse sizi bir gören mi var diye birbirlerine bakınıyorlar sonra da dönüp gidiyorlar.[56] Düşünmez anlamaz olmaları gereğince Allah kalplerini halden hale sokmuştur.

128.Size sizden olan bir resul gelmiştir. Sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir. Size düşkündür. İnananlara çok merhametlidir, iyilikle muamele edicidir.

129.Eğer yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. O’nu vekil edindim. O, yüce hükümranlığın sahibidir.

 

[1] Burada vurgulanan haram aylardan kasıt 2. Ayette ilan edilen dört aylık süreçtir.

[2] Bu ayette sözleşme şartlarına uymamış olan, ikili oynayan, inananlara tuzak kuran, onların aleyhinde faaliyetlerde bulunan yani gizliden gizliye inananlara savaş açmış bulunan müşriklere bir ihtarda bulunuluyor. Dört ay daha akıllarını başlarına almaları ve adam olmaları noktasında süre tanınıyor. Eğer 3. Ayet gereğince tevbe etmez yani düşmanlık sergilemekten vaz geçmezlerse savaş ilanını kabullenmiş oldukları beyan ediliyor. Bu ihtara bu uyarıya rağmen hala aynı yanlışa devam edenler savaş ilanını kabullenmiş ve karşı koymuş sayılacaklarından onlara karşı savaşın gereği yapılacak olan durumlar sıralanıyor.

[3] Dört ay sonra bile tevbe etmeleri ve tevbeleri gereğince davranmaları durumunda serbest bırakılmaları isteniyor. Bundan daha merhametli ve adil bir yaklaşım olamaz.

[4] Savaş esnasında bile resule sığınanın Allah’ın ayetlerinden haberdar olmama ihtimalini ortadan kaldıracak şekilde ilahi mesaja muhatap kılınması isteniyor.

[5] Emniyet ve güven duygusu

[6] Fıtratlarını şirk pisliği bozmuştur, kirletmiştir. Yunus 100. Ayette vurgulandığı üzere akıllarını kullanmadıkları için onlarda şirk pisliği hâsıl olmuştur. Tevhit akidesiyle arınmadıkları sürece müşrikler pistirler.

[7] Maide 101 gereği Allah’ın haram kılması vahyettiği kitapladır resulünün haram kılması tebliğ ettiği kitapladır. Yani Allah da resulü de Kur’an ile haram kılmaktadır.

[8] Yani cana mala düşünceye inanca emeğe saldırgan davranan kimseler. Zira Allah bu beş değeri dokunulmaz kılmış ve bu değerlere saygısızlığı haram kılmıştır.

[9] “An yedin” kelimesini bizzat kendileri diye çevirdik. Zira elden güçten kuvvetten anlamlarına gelmektedir. Durumlarına göre savaş neticesi gereği bizzat kendileri bir ceza ödeme durumuna düşeceklerdir.

[10] “Cizyeten” bir ceza türü demektir. Mastarı binai nevi kalıbındadır. Bu ayette “cizyeten” kelimesi duruma göre bir şekilde ödemek zorunda kalınacak bir ceza anlamındadır. Ayet savaşın kaçınılmaz olduğu bir durumu anlatmaktadır. Savaşın neticesi olarak Maide 33. Ayet gereği ya savaşta cezayı canlarıyla ödemiş duruma düşerler ya yaralanıp sakat kalma durumuna düşerler ya da vatanlarından sürgün edilme durumuna düşebilirler. Bu durum savaş ortamının kaçınılmaz sonucu bir cezadır. Eğer esir alınma durumları varsa hürriyetlerine kavuşabilmeleri adına Muhammed suresi 4. Ayet gereği durumlarına göre özgürlük fidyesi vermek durumunda da kalabilirler.

[11] Bu ayetteki ehli kitabın kapsamına toplumsal anlamda müşrikler olarak ifade edilen gurup da girmektedir. Zira onlara da son elçi Allah’ın kelamını tebliğ etmiş durumdadır. Yani bu ayette kastedilen sadece Yahudi ve Hıristiyanlar değildir.  Ayeti parçacı okumak yerine bütün olarak yukarısı ve aşağısı ile birlikte okumak gerekir. Burada asıl kastedilen kimseler gerçeğin yolunu sunan vahiyle yüzleştikten sonra gerçeğin yolunu tutmayarak saldırgan tutum sergileyen, insanların üzerine korku salan, zorbalık yapıp güç kullanarak insanlara yön vermeye kalkışan kimselerdir. Ayet aslında bu sürenin başında müşrikler için savaş hukuku olarak sunulan durumların aynı şekilde vahiyle yüzleşmiş olan herkes için geçerli olduğunu vurgulamaktadır.

[12] Âlimlerini, bilginlerini

[13] Evliyalarını, ruhanilerini, azizlerini

[14] Allah’ın nuru insanlığa tuttuğu ışık olan Kur’an’dır. Allah nurunu tamamlamış dinini eksiksiz olarak beyan etmiştir. Allah’ın Kur’an’ı vahiy buyurması insanlık için ortaya koyduğu aydınlanma iradesidir. İnsanlığın aydınlanması ise Allah’ın bu iradesine olumlu cevap vermesi ve dini Allah’a özgüleyerek Kur’an’a tutunmasıyla mümkündür. Kur’an’a tutunmayıp da Allah nurunu tamamlayacaktır diyerek ötekileştirdiği kimselere karşı Allah’ın bu ayetini zafer işareti olarak dillendirmek sloganik bir durum olmaktan başka bir şey ifade etmiş olmaz.

[15] Hidayet rehberi Kur’an

[16] “Ezhere Ala” bir şey hakkında açıklama yapmak, bir şey hakkında bilgilendirmek, bir şey hakkında aydınlatmak, bir şeye vakıf kılmak,  bir konuda derin bilgi sahibi yapmak gibi anlamlara gelmektedir. Bu bakımdan liyuzhirehu fiilinin faili Allah, mefulü ise Allah’ın resulüdür. Yani liyuzhirehu ifadesindeki hu resule raci olsa gerektir.  Ayette din ifadesi tekil kullanıldığı ve marife olduğu için diğer dinleri değil resulün tebliğ ettiği hak dini ifade etmektedir. Allah bu ayetle resulünü tebliğ ettiği dinin bütününe vakıf kılacağını yani ayetlerini göndermekten geri durmayacağını beyan etmektedir. Ayeti bağlamında okursak bir üst ayetle birlikte düşünüldüğünde doğru anlamın bu olduğunu göreceğimizi düşünüyoruz...

[17] Âlimlerden bilginlerden birçoğu

[18] Evliyadan(!) ermişlerden(!) azizlerden(!) bir çoğu

[19] Allah’ın koyduğu yasa gereği kameri bir yıl da şemsi bir yıl da on iki aydan oluşur.

[20] Kur’an’ın vahyolunduğu dönemin toplumundaki algıya göre yıllın belli dört ayında hakka hukuka riayet edilir, saldırganlık yapılmazdı. Oysa Kur’an her ay her gün hakka hukuka uymayı, saldırganlıktan geri durmayı yasa kılmak için gönderilmişti. Allah onun için haram aylar diye belli isimler zikretmemekte, o toplumun algısına vurgu yapmaktadır. Saldırıya uğrayanın kendisini savunmasının doğal hakkı olduğunu ilan etmektedir. Saldırgan olmama noktasında mevcut toplumsal algıyı değil Allah’ın yasasını esas almanın gerektiğini vurgulamaktadır. Sadece dört ay hakka hukuka uymakla, saldırıdan geri durmakla sorumlu olunamayacağını, tüm aylarda hukuka uymanın Allah’ın emri olduğunu beyan etmektedir.  Bu bakımdan her ne zaman olursa olsun saldırıya uğrayanın kendini savunma ve benzeri bir saldırıyla karşılık verme hakkı olduğunu ilan etmekte ve hangi aylarda hangi günlerde neyin yasak olduğunu toplumun değil ayları yaratan Allah’ın belirlemesinin esas olacağını vurgulamaktadır.

[21] Ay takvimi gereği mevsimleri dolaşan haram ayların kendilerince haramlık hükmünü ekonomik ve benzeri sebeplerle başka aya aktarıyorlar ve gün sayısı olarak haramlık hükmünü denkleştiriyorlar. Böylece 36. Ayette vurgulanan haram ayları istedikleri zamana ayarlayarak gün sayısını denkleştirmeyi bu haramlık hükmüne uymak olarak tahrif ediyorlar.

[22] Bu ayette yıl içerisinde haram ayların haramlık hükmünü başka aylara erteleyen ama sayı olarak haramlık hükmünü denk tutan müşrikler kınanmaktadır. Yani haramlık hükmünü haram ay olarak bildiklerinin içerisinde değil de mevsimsel olarak başka aylar içerisinde uyarlama yaparak uygulayanlar kâfirlikte ileri gitmekle kınanmaktadırlar. Tıpkı bunun gibi Ramazan ayı uzun günlere rastladığında sıkıntıyı gidermek için ramazanın hükmünü yani oruç tutmanın gerekliliğini sayı olarak denk düşürüp ramazan ayını kısa günlere sabitlemek gibi bir söylemde bulunmak da yanlış bir mantıktır. Kameri bir ay olan ramazanı şemsi yıl üzerinden bir aya denkleştirmek gibi bir düşünce mantıksal olarak aynı bu ayette kınanmış olan müşrik mantığı ile örtüşmektedir.

[23] Yani Allah’ın koyduğu yasa gereği on iki ay içerisinde haram addedilen ayların zamanı ve günleri belli durumdadır.

[24] Esasen Allah’ın haram kıldığı saldırganlık ve hukuksuzluk sadece haram ay olarak addedilen dört aya mahsus bir durum olmayıp yılın her günü için geçerli bir durumdur. Ama toplumsal bir algı olarak haramlık hükmünü dört aya hapsettiniz mi istediğiniz zaman yeni yetkiler de kuşanıp haram addettiğiniz günlerin yerini de değiştirme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Zira azgınlıkta sınır tanımama durumu söz konusudur.

[25] Yani şartlarınız her ne ise o şartların imkânları çerçevesinde mutlaka Allah yolunda olunuz, mutlaka gücünüz yettiği ölçüde gayret gösteriniz.

[26] Zafere ya da şehitlik mertebesine ulaşmamız dışında bir netice olası değil.

[27] Bu ayetin öncesindeki ayetler dikkate alınır ve ayet konu bütünlüğü, kitap bütünlüğü üzere algılanmaya çalışılırsa burada devletin gelirlerinin paylaştırılma esaslarından bahsedildiği görülecektir. Bu bağlamda devletin sadaka vergilerini ve diğer gelirleri nereye harcaması gerektiğinin hükme bağlandığı yoksa geleneksel anlamıyla bir birey olarak zekât dediğimiz kırkta biri nereye vereceğimiz ile ilgili bir ayet olmadığı açıkça ortadadır.  Tabi ki bizler birey olarak Bakara 219 ve 267. Ayetlerin hükmünü uygularken Bakara 215. Ayette sıralanan kimseleri öncelememiz gerekmektedir.

[28] Lâfzen miskinler: Yani devlet sadaka gelirleri ile işsizlere iş imkânları sağlamalıdır, iş kurmalıdır. Fakirlere iş bulmalarına kadar eğer çalışabilecek durumda değillerse her durumda devlet desteği sağlanmalıdır.

[29] Devlet, memurlarının geçimini sağlamalı onlara bu iş karşılığında maaş vermelidir.

[30] Saldırgan davranmayan, barıştan yana olan ama Müslüman olmayan vatandaşları da devlet dikkate almak onlara da durumlarına göre bu ayette sıralanan durumlar çerçevesinde destek olunmalıdır. Yoksa bu ayet zengin olan, ihtiyacı olmayan gayri Müslimleri Müslüman yapmak için verilecek bir miktardan söz ediyor değildir.

[31] Devlet esir olanların, hürriyetini kaybetmiş olanların hürleştirilmesi için harcama yapmalıdır.

[32] Fakir olmamakla beraber borç yükü altına girdiği için işçilerine işten çıkarmak durumunda kalacaklara devlet bu sıkıntılı dönemi aşması açısından destek olmalıdır. Gerçekten fakir durumundaki borçlular ise zaten bu ayetin fakirler sınıfının kapsamındadır.

[33] Devlet toplumun menfaati için askerî olsun sağlık olsun eğitim olsun her alanda yatırım yapmalıdır.

[34] Devlet sağlıklı ulaşım alt yapısı hazırlamalı, yolculuğu kolaylaştıracak yatırımlar yapmalı, yollar yapmalı, yolcular için konaklama imkânları sağlamalıdır.

[35] Nebi vahiy alma makamını resul vahyi tebliğ makamını ifade eder. Bu bakımdan buradaki eleştiri bizzat vahiyle ilgilidir. Tüm söylemlerinin vahiyle deşifre edilmesinden şaşkın düşüyorlar.

[36] Bu ayet 41. Ayette itibaren okunduğunda ve konu bütünlüğü dikkate alındığında görülecektir ki burada kalpleri hastalıklı olan ve savaştan geri duranlarla ilgili verilen haberler karşısında “Adeta kulak gibi her sözü dinliyor” suçlamasında bulunulmakta vahyin her konuda bilgi sunması eleştirilmektedir. Bundan dolayı devamında  “O sizin için hayra kulak oluyor” denerek vahyin niteliğine vurgu yapılmaktadır.

[37] Lâfzen münafıklar

[38] “Kabzulyed aleşşey” bir şeyi sıkı tutmak anlamına gelir. “Kabzulyed anişşey” ise kendini bir şeyi yapmaktan geri tutmak anlamına gelir. Bu ayet yukarısıyla aşağısıyla okunduğunda ikinci anlam daha uygun düşmektedir.

[39] Kendilerini Allah’ın azabından koruyabilecek biri, kendilerine Allah’ın azabı karşısında yardım edebilecek kimse yoktur.

[40] Allah onların bu yanlışlarını vahiyle deşifre edince acıklı bir halde oldukları komik duruma düştükleri aşikârdır.

[41] Yani onlar için mağfiret dileğiyle Allah’a yönelimde bulunma ve onları umursanacak kimseler sanma.

[42] Geride kalanlara göz kulak oluruz gibisinden imalı bir cümle olsa gerek.

[43] Arzuları, korkaklıkları algı sistemlerinin kilitlenmesini doğurdu.

[44] Olayı 41. Ayetten itibaren anlatılanları dikkate alarak okuduğumuzda buradaki Arapların bedevi denen göçebeler olduğu algısının da gerçek mazereti olanların izin istediği yalancıların ise izin dahi istemeyip oturdukları şeklindeki algının da yanlış olduğu görülecektir.

[45] Allah’ın yasasınca kişi hayat yönelimini Allah rızası değil de bir takım emellere ulaşmak üzere belirlerse artık kendi doğrusunu kendisi üretir ve asıl doğruya kör hale gelir. Bu bir psikolojik yasadır. Bu yasayı Allah koyduğu için mühürleme işi yasanın sahibine nispet edilir.

[46] Yani sergiledikleri bu güzel tavır hem Allah’ın rızasını elde etmelerine hem de Resulullah’ın onlarla olan ilişkilerinde değer bulmalarına itibar görmelerine sebep olmaktadır.

[47] Allah yolunda hicret edenlerin ve Allah yolunda bunlara yardım elini uzatanların ilklerinin öncülerinden…

[48] Yani bu dünyada da yaptıklarına bin pişman hale gelecekler ahirette de cehennemle yüzleşecekler.

[49] Lafzen onlara salat et. Yani onlara yönel demektir. Kulun kula yönelimi onunla insani ilişkilerini sıkı tutmasıdır. Resulün kula yönelimi ona risaleti tebliğ etmesi ve onunla insani ilişkileri sıkı tutmasıdır.

[50] Sadık olduklarının göstergesi olarak verdiklerin sadakalarını kabul eder ve devamındaki davranışlarının durumunu dikkate alır.

[51] Günahlarını itiraf ettikleri için 102. Ayetten itibaren ümitlendirilen, ilişkini kesmemeni istediklerimizin ne yapacaklarını Allah görecek ve amelleri gereğince Allah onlara muamele edecektir.

[52] O gün açısından Resulullah’a alternatif bir öğreti mekânı edinenler bunun için her ne kadar iyi bir netice üretmeyi hedefledik deseler de bu yaptıkları ta baştan Allah ve resulüne savaş açan şeytanın yoluna hizmet etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Zira Resulullah’a alternatif her üretim şeytana mevzi olacak ve ayrılığı tetikleyecektir. Bugün açısından baktığımızda Resulullah’ın mescidi yani Risalet öğretisi Kur’an olduğundan bu öğretiye alternatif olarak Resulullah adına üretilen her sunum ta baştan Allah ve resulüne savaş açan şeytanın yoluna hizmet etmekten başka bir işe yaramayacak ve Müslümanlar arasındaki ayrılığı tetiklemekten başka bir netice doğurmayacaktır. Bu bakımdan bugünün mescidi dırarının Kur’an’ın yanına din diye kotarılan rivayetler olduğu, hadisler yüzünden dinin anlaşılmasında büyük zorluklar oluştuğu, inkârcılığın hep bu merkezden üretildiği, Kur’an algısının hep bu merkeze göre uyarlandığı ve Müslümanların ayrılığının hadisler tarafından beslendiği açıkça görülebilecektir.

[53] Bugün açısından arınmayı amaç edinmiş olanlar ve Resulullah’ın yolunu din edinenler rivayetleri değil Allah’ın vahiy buyurduğu Resulullah’ın tebliğ ettiği Kur’an öğretisini din edinenlerdir.

[54] Bu üç kişinin isimlerinin ne olduğu bizim açımızdan önemli değildir. Önemli olan şu ki anladığımız kadarıyla mazeretsiz olarak geri kaldıktan sonra samimiyetle tevbe eden ama sonra 102. Ayetle 106. Ayet arasında durumları izah edilip umutlandırılmış olan kimselerden olan bu üç kişinin yaptıkları samimi olduklarının göstergesi olduğundan Allah onlar hakkındaki hükmünü bu ayetle beyan etmiştir.

[55] Bu ayet savaş ortamında olsun barış ortamında olsun toplum için hayati önem arz eden konularda eğitim öğretimin, bilgisel donanımın önemine vurgu yapmakta, toplumsal meselelerde iş bölümünün kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır. Günümüz açısından bakarsak herkesin aynı bilgi donanımına yönelmesi aynı alanda derinleşmesi uygun düşmez ama mutlaka birilerinin belli alanlarda seferber olmaları ilim tahsili için fedakâr davranmaları gerekir. Vahyin geldiği dönem açısından düşünürsek savaşa hep birlikte çıkmak uygun olmaz. Geride kalanlarla ilgilenecek, toplumsal önem arz eden konuları gözetecek birilerinin de geri de kalması ve belli konularda görevler üstlenmesi uygun düşecektir. Yani bu ayet, toplumun menfaati açısından hayati önem arz eden hususlarda duyarlı olmayı, bilinçli davranmayı ve iş bölümüne göre hareket etmeyi öğütlemektedir.

[56] Vahyin durumlarını deşifre edişinden dolayı şaşkına dönüyorlar ama yine de vahye kulak vermiyorlar vahyi dikkate almıyorlar.

 

 

 
   
   
   
   
   
   
   
   
   
                                              
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   

Mustafa Arıcan Ayas

Free Web Hosting