Kur'an'ın İkliminde

 

18.Kehf Suresi

BismillahirRahmanirRahim

1.Değerlendirme, Kitap’ı kuluna indiren ve onda hiçbir tutarsızlık kılmayan Allah’a aittir.

2.Katından gelecek şiddetli bir azaba karşı uyarması ve uygun davranışlarda bulunan inananlara kendileri için güzelce bir ecir olacağını müjdelemesi üzere onu dosdoğru bir sunum yapmıştır.

3.İnananların o güzelce ecirde devamlı olacaklarını müjdeleyen bir sunumdur.

4.“Allah çocuk edindi” diyenlere uyarı olması üzere yapılan bir sunumdur.

5.Bu hezeyanı dillendirenlerin de atalarının da bu konuda bir bilgileri yoktur.[1] Ağızlarından çıkan söz çok büyük bir iftira olmuştur. Yalandan başka bir şey söylüyor değillerdir.

6.Olur ki sen vahiy buyurulan bu mesaja[2] inanmazlarsa bu tutumlarına üzülerek kendini mahvedeceksin!

7.Biz kimlerin gereğince davranış sergileyeceğini sınamamız üzere yeryüzünü güzelliklerle donatmışızdır.

8.Elbet oradaki tüm güzellikleri kupkuru bir toprağa çevireceğizdir.

9.Yoksa sen mağarada uyutulan ve adları kitabelere geçmiş olan kimselerin durumunun[3] şaşılası delillerimizden olduğunu mu sanıyorsun?

10.Gençler mağaraya sığındıklarında şunu söylemişlerdi: Rabbimiz! Bize katından bir rahmet bağışla ve bu işimizde bizi doğru neticeye çıkar.

11.Mağarada yıllarca kulaklarına kilit vurduk.

12.Sonra hangi tarafın bunların orada kaldıkları süreyi doğru hesaba katacağını bilmemiz üzere onları uyandırıp kaldırdık.[4]

13.Onlarla ilgili haberi gerçeği ortaya koymak üzere sana anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Doğruluk noktasında kendilerine ziyadesiyle ışık tuttuk.

14.Kalplerine dayanma gücü verdik. Bu işe kalkıştıklarında şunu söylemişlerdi: Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Asla O’ndan başka bir ilaha çağıracak değiliz. Yoksa o zaman söylemimiz boş laf olur.

15.Şu bizim kavmimiz O’ndan başka ilahlar edinmiş duruma düştüler. Bu ilahlaştırdıkları konusunda apaçık bir kanıt getirmeleri gerekmez miydi? Allah hakkında gerçek dışı bir söylem uydurandan daha hak tanımaz kimdir?

16.Mademki onların bu durumlarından ve Allah’tan başka kul olduklarından geri durmaya karar verdiniz mağaraya sığınınız. Rabbiniz size rahmetinden bir genişlik sunacaktır ve bu tercihiniz noktasında size bir çıkış sağlayacaktır.

17.Onlar mağaranın genişçe bir bölümünde bulunuyorlardı. Doğarken güneşin mağaralarından sağa doğru döndüğünü batarken de onları sola doğru kestiğini görebilirdin. Bu, Allah’ın delillerindendir. Allah kimi aydınlatırsa o aydınlanmış olur kimi de karanlıkta bırakırsa öyleleri için çıkış yolu sunabilecek bir veli bulamazsın.

18.Uyudukları halde onları uyanık sanırdın. Biz onları sağa ve sola çeviriyorduk. Köpekleri de kollarını girişe yaymış bulunuyordu. Durumlarına tanık olsaydın arkanı döner kaçardın ve onlardan yana büyük bir korkuya kapılırdın.

19.Böylecene aralarında meseleyi konuşmaları üzere onları uyandırdık. Bir tanesi sordu: Ne kadardır uyuyor olabilirsiniz? Şunu söylediler: Ya bir gün ya da daha az uyumuşuzdur. Sonunda şöyle dediler: Burada ne kadar kaldığınızı en iyi Rabbiniz bilir! Şu parayla birinizi şehre yollayın, baksın yiyecek olarak uygun olanlardan size erzak getirsin. Dikkat etsin, sizin burada olduğunuzu kimseye hissettirmesin.

20.Eğer sizden haberleri olursa ya sizi taşlayarak öldüreceklerdir ya da kendileri gibi yapacaklardır. O takdirde asla ferahlığa mutluluğa eremezsiniz.

21.Böylecene Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu, hesabın görülme vaktinin mutlaka olacağını anlamaları üzere onların durumlarını fark ettirdik. Aralarında ne yapacaklarını tartışırlarken şunu söylediler. Siz onların bulundukları yere bir anıt inşa ediniz, durumlarını ise en iyi Rableri bilir. Ne yapacakları konusunda etkin olanlar ise “orayı mescit edineceğiz” dediler.

22.Diyecekler ki: Üç kişiydiler, dördüncüleri köpekleriydi; Beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi. Gaybı taşlayarak bunu yapacaklar. “Yedi kişiydiler, sekizincileri köpekleriydi” diyecekler. De ki: Onların sayısını en iyi Rabbim bilir. Onları çok az kişiden başkası da zaten bilmez. Onlar hakkında açık ve net olan dışında bir tartışmaya girme. Onlar hakkında hiç kimsenin görüşünü sorma.

23.Asla bir şey için “Bunu yarın yapacağım” deme!

24.İllaki “Allah’ın müsaadesiyle”[5] de. Unutmuş olman durumunda da mutlaka Rabbini an. Şunu söyle: Bu konuda Rabbimin mümkün olan en doğruya beni ulaştırması umulur!

25.Mağaralarında üç yüz yıl kaldılar, buna dokuz yıl daha eklediler.[6]

26.De ki: Ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin sırları O’na aittir. O tüm incelikleri görür, en ince ayrıntısına kadar her şeyi işitir. O’ndan başka bir velileri olamaz. Hükmüne hiç kimseyi ortak kılmaz.

27.Rabbinin mesajı olarak sana vahiy buyurulanı izle. Rabbinin sözlerini değiştirebilecek yoktur. Ondan başka bir sığınak bulamazsın.  

28.Rablerinin rızası yönünde irade ortaya koyarak sabah akşam O’na çağıranların yanında olmayı gözet. Dünya hayatının güzelliği yönünde irade ortaya koyup da onlara ilgisiz durma. Gönlünü mesajımızdan nasipsiz kıldığımız, eğilimine uyan ve işi aşırılık olan kimseye uyma.

29.De ki: Esas olan Rabbinizden olandır. Gerek gören inanır gerek gören inkârcılık eder. Hak tanımaz olanlar için etrafını çepeçevre saran bir ateş hazırlamışızdır. İmdat çağrısı yaptıklarında erimiş yağ misali yüzleri kavuran bir su ile imdat görürler. Ne kötü bir meşrubat ve ne kötü bir konak!

30.İnanan ve uygun davranışlarda bulunanların durumuna gelince, biz elbet gereğince davrananların ecrini asla zayi etmeyiz.

31.Onlar için içerisinden ırmaklar akan adn cennetleri yerleşke bahçeleri olacaktır. Orada altın bileziklerden süs takınacaklardır. İpeğin incesinden kalınından, işlemeli yaldızlı yeşilce elbiseler giyeceklerdir ve orada tahtlara kurulacaklardır. Ne güzel ödül olacaktır ve ne güzel konaklama sağlanacaktır!

32.Onlara şu iki adamın durumunu örnek olarak anlat. Bir tanesi var ki biz ona üzüm bağlarından oluşan iki bahçe lütfettik. Onların etrafını hurmalarla çevirdik ve ortalarında bir ekin alanı kıldık.

33.İki bahçe de bolca meyvelerini verdi. Verimsiz bir durumları olmadı. Aralarından da bir ırmak akıtmıştık.

34.Bolca kazanç sahibi oldu. Arkadaşıyla tartışmaya girdi. “malım da senden çoktur nüfusum da senden üstündür” dedi.

35.Kendine yazık eden biri olarak bahçesine girdi. Şunu söyledi: Bu zenginliğin asla yok olup gideceğini sanmam.

36.Hesaba çekilme vakti diye bir şeyin olacağını da sanmıyorum. Rabbimin huzuruna dönecek olsam bile mutlaka orada bundan daha iyisiyle karşılanırım.

37.Tartıştığı arkadaşı ona şunu söyledi: Seni öncelikle topraktan sonra özgü bir sıvıdan yaratıp sonra da adam şekline koyan Rabbini inkârcı mı kesiliyorsun? 

38.Ama ben Rabbimin Allah olduğu bilincindeyim. Rabbime hiç kimseyi ortak kılmam.

39.Bahçene girdiğin vakit şöyle desen ya: “Maşallah![7] La kuvvete illa billah!”[8] Beni zenginlik ve evlat bakımından kendinden düşük görsen bile yapman gereken bu değil miydi?

40.Rabbimin senin bahçenden daha iyisini bana nasip etmesi olabilecek bir şeydir. Bahçene gökten yıldırımlar yağdırabilir, neticede bahçen kaygan bir zemine dönüşebilir.

41.Suyu da batabilir, bir daha da onu asla bulamayabilirsin!

42.Derken, adamın kazancı kuşatmaya uğradı[9] ve uğrunda harcadığı onca şey üzerine avuçlarını ovuşturma durumuna düştü. Bahçe her açıdan yerle bir olmuştu. Şöyle diyordu: Ah keşke Rabbime kimseyi ortak kılmasaydım.

43.Allah’tan başka yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendisine arka çıkabilecek olan yoktu.

44.Bu aşamada tüm güç kudret ve sığınak Hak olan Allah’a ait olmuştur. Neticeyi sağlamada en iyi olan O’dur, sonuca ulaştırmada en iyi olan O’dur.

45.Onlara Allah’ın gökten indirdiği su örneğiyle dünya hayatının durumunu anlat. Toprağın bitkileri o suyu özümseyerek filiz filiz olur. Sonunda bu canlılık rüzgârın savuracağı kuru bir otlak halini bulur. Allah her şey üzere muktedir olandır.[10]

46.Mal mülk, çoluk çocuk dünya hayatının güzellikleridir. Kalıcı olan uygun eylemler Rabbinin katında netice olarak iyi olandır, beklenti olarak hayırlı olandır.

47.Gün olacak ki dağları yürüteceğiz, yeryüzünü bariz olarak görebileceksin, onları bir araya toplamış ve hiçbirini geride bırakmamış olacağız.[11]

48.Saflar halinde Rabbinin huzuruna çıkarılmış olacaklardır. “Tıpkı ilk seferinde yarattığımız üzere huzurumuza gelmiş bulunuyorsunuz! Oysa sizin için asla böyle bir hesaplaşma vakti kılmayacağımızı sanmıştınız!”

49.Kitap[12] önlerine konmuştur.[13] Suçta ısrarcı olanların ondaki kayıtlar yüzünden korkuya kapıldıklarını görürsün. Şöyle derler: Vay halimize! Bu kitap ne böyle! Küçük büyük hiçbir şeyi geri koymamış her şeyi saymış! Yapıp ettiklerini önlerinde bulmuş olurlar.[14] Rabbin kimseye zulmetmez.[15]

50.Meleklere “Âdem’e saygı gösteriniz!” demiştik.[16] İblis hariç hepsi de saygı göstermişlerdi. O, Rabbinin emrinden yalpalamakla cinlerden oldu.[17] Siz onu ve neslini Allah’tan başka veliler mi ediniyorsunuz?  Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Hak tanımazlar için ne kötü bir seçenek!

51.Onları göklerin ve yerin yaratılışına da kendi yaratılışlarına da tanık etmedim. Saptırıcıları aldatıcıları destek unsuru edinecek değilim.

52.“İddia ettiğiniz ortaklarımı çağırın!” diye Allah’ın buyuracağı gün gelecektir! Onları çağıracaklar ama çağrılarına bir karşılık bulamayacaklardır. Aralarındaki ilişkiyi tam bir mahvoluş kılmışızdır.[18]

53.Suçta ısrarcılar ateşi görmüş olacaklardır! Ateşle yüzleşeceklerini anlayacaklar ve ondan bir kaçış yolu bulamayacaklardır!

54.Bu Kur’an’da insanlar için her konuda her açıdan açıklama yapmışızdır. Ama insan her bakımdan çok tartışmacı kesilmiştir.

55.Gerçeğin sunumu kendilerine ulaştığında insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan durum ancak öncekilerin geleneğinin kendilerine ulaşması[19] ya da azabın önlerini kesmesi olmuştur.

56.Biz resulleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkârcı kesilenler boş beyanlarla batıl söylemlerle hak olanı çürütmek üzere mücadeleye girişirler. Delillerimi ve uyarıldıkları hususları eğlence edinmişlerdir.

57.Rabbinin delilleri hatırlatıldığı halde kendi eliyle öncelediği durumları unutarak yüz çevirenden daha hak tanımaz kimdir? Böylelerinin mesajı anlamaları noktasında[20] kalplerinde perdeler kulaklarında ağırlık kıldık. Onları doğrunun sunumuna davet ediyor olsan da asla bu halleriyle yola gelecek değillerdir.

58.Oysa Rabbin bağışlayıcıdır, rahmet sahibidir. Hak ettikleri gereğince onları cezalandıracak olsaydı elbet kendilerini hemen azapla yüzleştirirdi. Hayır! O’ndan başka bir sığınak bulamayacakları bir hesaplaşma vakitleri elbet olacak!

59.İşte hak tanımaz olduklarında helak ettiğimiz şu şehirler ortada! Onların helak edilişleri noktasında bir hesaplaşma vakti kılmıştık.

60.Musa Bir vakit genç yoldaşına şöyle demişti: İki denizin birleştiği noktaya varıncaya kadar gideceğim ya da yıllar boyu bu yolda yürüyeceğim.

61.İki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular ve balık denizde yolunu edinip akıp gitti.  

62.Orayı aşıp gittiklerinde Musa genç yoldaşına “Azığımızı getir, bu yolculuğumuzdan sebep iyice yorulduk” dedi.

63.Yoldaşı dedi ki: Bak sen şu işe! Kayaya sığındığımızda balığı unutmuşum! Konuyu sana açmayı şeytan unutturmuş bana. Balık denizde yolunu edindi. Şaşılası bir durum!

64.Musa şunu söyledi: İşte tam aradığımız işaret bu! Yürüdükleri yolu izleyerek geri döndüler.

65.Kullarımızdan bir kul buldular ki biz ona katımızdan bir rahmet vermişiz ve tarafımızdan bir ilim öğretmişiz![21]

66.Musa ona dedi ki: Sana öğretilen hakikate ermişlik ilminden bana öğretmen üzere sana tabi olabilir miyim?

67.O dedi ki: Sen benimle birlikteliğe sabır gösteremezsin!

68.İyice bilmediğin iç yüzüne vakıf olmadığın bir konuda nasıl sabır göstereceksin?

69.Musa dedi ki: İnşaallah beni sabredici bulacaksın. Hiçbir konuda sana karşı çıkmayacağım.

70.O dedi ki: Eğer bana tabi olursan ben meseleyi açmadıkça sen hiçbir şekilde bana soru sormayacaksın!

71.Birlikte yola koyuldular. Nihayet gemiye bindiklerinde gemiyi deldi. Musa dedi ki: İçerisindekileri suya gömesin diye mi gemiyi deldin? Gerçekten çok yanlış bir iş yaptın!

72.O dedi ki: Sen benimle birlikteliğe asla sabır gösteremezsin demedim mi?

73.Musa dedi ki: Verdiğim sözü unuttum diye beni azarlama! Bu yaptığımdan dolayı bana zorluk çıkarma!

74.Yine yola koyuldular. Nihayet rastlaştıkları bir delikanlıyı öldürdü. Musa dedi ki: Bir kimseyi öldürmüş olmanın cezası değilken masum bir kimseyi nasıl katledebildin? Gerçekten sen kabul edilemeyecek bir şey yaptın!

75.O dedi ki: Sen benimle birlikteliğe asla sabır gösteremezsin demedim mi?

76.Musa dedi ki: Bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arkadaşlığı kes! Artık benim için mazur sayılırsın.[22]

77.Yine yola koyuldular. Nihayet bir memlekete vardılar ve oranın halkından yiyecek istediler. Halk bunları misafir etmekten kaçındı. Orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular ve o kişi bu duvarı düzeltip sağlamlaştırdı. Musa dedi ki: Gerek görseydin elbet buna karşılık bir ücret alabilirdin.

78.O dedi ki: İşte bu seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Sabır gösteremediğin şeyin gerçeğini sana izah edeceğim.[23]

79.Gemi denizde çalışmaktan başka bir uğraşı olmayan kimselerindi. Onu kusurlu kılma yönünde irade ortaya koydum. Zira arkalarında tüm gemilere zorla el koyan bir kral vardı.[24]

80.Delikanlının ise anne babası inançlı kimselerdi. Onları taşkınlığa ve inkârcılığa sürüklemesinden korktuk.[25]

81.Böylece o anne ve babaya Rablerinin bu evlattan daha iyisini daha temizini ve daha merhametlisini vermesi yönünde irade ortaya koyduk.

82.Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa aitti.[26] Onun altında çocuklara ait bir hazine vardı. Onların babaları iyi bir kimse idi. Yetişkinlik dönemlerine ulaşmaları ve hazinelerini çıkarmaları yönünde Rabbin irade ortaya koydu. Bu yapılanlar, Rabbinden olan bir rahmetti. Yaptığımı kafama göre yapmadım. Bu, sabır gösteremediğin şeyin gerçeğinin sana izahıdır.[27]

83.Sana Zülkarneyn hakkında soruyorlar. De ki: Size onun hakkında bir açıklama okuyacağım.

84.Biz ona yeryüzünde nice imkân tanıdık. Her konuda bir etki alanı sağladık. 

85.Böylece imkânları kullandı.

86.Hatta güneşin battığı yere vardığında onu bulanık, kirli bir sıvı zeminde batıyor buldu. Orada bir topluma rastladı. Buyurduk ki: Zülkarneyn! Onları sıkıntıya sokman da mümkün hoş tutmanda mümkün![28]

87.Şöyle dedi: Kim ki hak tanımaz olur sonra onu sıkıntıya sokarız nihayet Rabbine döndürülünce Rabbi onu hiç görülmemiş bir azaba uğratır.

88.Kim ki inanır ve uygun davranış sergiler onun için de en güzel karşılık olur. İşimizde ona bir kolaylık gösteririz.

89.Sonra yine imkânları kullandı.

90.Hatta güneşin doğduğu yere vardığında onu bir toplumun üzerine doğar buldu. Üzerlerinde güneşin dışında bir örtü kılmamıştık.

91.İşin seyri bu şekildeydi. Biz onun yaşadığı her şeyin bilgisine sahip idik. 

92.Sonra yine imkânları kullandı.

93.Hatta iki setin arasına vardığında öte tarafta neredeyse hiçbir sözden anlamayan bir topluma rastladı.

94.Beri taraftakiler şunu söylediler: Zülkarneyn! Yecuc ve mecuc[29] bu topraklarda bozgunculuk yapmaktalar. Onlarla aramıza bir set çekmen üzere sana vergi tahsis edelim mi? 

95.Dedi ki: Rabbimin bana bu hususta tanıdığı imkânları kullanmam çok daha hayırlıdır. Şimdi siz bana iş gücü sağlayın onlarla aranıza sağlam bir set yığayım.

96.Demir kütleleri getirin bana! Sonunda iki tarafın ortasını denkleştirince “körükleyiniz!” dedi. Nihayet onu bir ateş topu haline getirdi “getirin üzerine erimiş bakır dökeyim” dedi.

97.Böylece onun üzerinden aşmaya da delip geçmeye de güç yetiremez oldular.

98.Şunu söyledi: Bu, Rabbimden olan bir rahmettir. Ne zaman Rabbimin vaadi gerçekleşirse o zaman bu seddi işlevsiz koyacaktır. Rabbimin vaadi mutlak bir gerçektir.

99.O gün onları bırakmış oluruz iç içe girmiş kitlelere dönerler. Sur’a üfürülmüştür ve onları topyekûn bir araya getirmişizdir!

100.O gün cehennemi inkârcılara arz etmişizdir! 101.Onlar ki mesajıma karşı gözleri perdeliydi ve dinlemeye tahammülleri yoktu.

102.İnkârcı kesilenler[30] kullarımı bana yakınlığı olan veliler edinebileceklerini mi sandılar? İnkârcılar için bir konak olarak cehennemi hazırlamışızdır.

103.De ki: size edinimleri noktasında en fazla zarara uğrayacakları haber vereyim mi?

104.Onlar dünya hayatında emekleri yanlışa saplanmış olanlardır. Oysa gereğince davranış sergilediklerini sanıyorlardı.

105.İşte onlar Rablerinin delillerini ve O’nunla yüzleşeceklerini dikkate almıyorlardı. Neticede yapıp ettikleri boşa çıkmış oldu. Onlar için huzura çıkış gününde terazi dahi kurmayız.[31]

106.İşte onların cezaları inkârcı kesilmeleri ve delillerimi, resullerimi eğlence edinmeleri sebebiyle cehennemdir.

107.İnanan ve uygun davranışlarda bulunanlar için konak olarak Firdevs cennetleri huzur bahçeleri vardır.

108.Orada kalıcı olacaklardır. Oradan ayrılmayı isteyecek değillerdir.

109.De ki: Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa, bir o kadarını daha ilave etsek yine de Rabbimin sözlerinin tükenmesinden önce denizler tükenirdi.[32]

110.De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana “ilahınız tek ilahtır” diye vahiy buyruluyor. Kim Rabbiyle yüzleşme olacağını düşünüyorsa uygun davranış sergilesin ve Rabbine kul olma noktasında hiç kimseyi ortak kılmasın![33]


 

[1] Bilgi, belge ve delillerin ulaştırdığı kesin kanıttır. Allah çocuk edindi diyenler bilgiye değil zanna uyuyorlar. Zan ise yanıltmaktan öte bir şey ifade etmez.

[2] Kur’an’ın ayetlerine

[3] Mağarada birlikte uyumuş olan ve aynı zamanda isimleri ve sembolleri de yazıtlara kazınmış olan kimselerin bu durumları sana şaşılacak bir mucize olarak mı görünüyor?

[4] Kimlerin bu süreçten ders alacağını kimlerin nasipsiz kalacağını sınamamız üzere bu olayı bir deneme yaptık.

[5] “İnşaallah” de.

[6] Metin bu çeviriye uygun düşmektedir. Ama ayetin bağlamı gereği üst ayetlerde gaybı taşlamaktan söz edilmesi ve bu ayetin devamında da en iyisini Allah bilir vurgusunun yapılması nedeniyle yüz yıl kaldılar diyenlerin de olduğu üç yüz artı dokuz yıl kaldılar diyenlerin de olduğu şeklinde okunabilir. Bu durumda devamındaki ayet ne kadar kaldıklarının önemli olmadığını önemli olanın ibret almak olduğunu vurgulamak babında en iyisini Allah bilir şeklinde bir okuma olur. Bu minvalde benim ayetlerden aldığım mesaj 25. Ayetteki sayının net sayımı yoksa birilerinin zan olarak ortaya koydukları söylemler midir konusuna odaklanmak yerine diriliş ve hesaba çekilme bakımından kıssadan ibret almaya odaklanmak ve 26. Ayette de vurgulandığı üzere en doğrusunu Allah bilir diyebilmektir.  

[7] Tüm bunlar Allah’ın lütfuyla olmuştur

[8] Güç kuvvet ancak Allah’a aittir

[9] Yerle bir oldu, yok olup gitti.

[10] Bakınız:  Yunus, 24

[11] Bakınız: Hakka, 14 ; Müzemmil, 14 ; Karia, 5 ; Vakıa, 5-6 Nebe, 20 ; Taha, 105-107

[12] İlahi ferman: Kur’an’da el Kitap kavramı Sözün sahibine nispetle kullanılmış ve kelamın kaynağını ön plana çıkarmıştır. Bu bakımdan burada da ilahi kelam anlamındadır. Mahşer yerindeki sahneyi ifade etmesi açısından ilahi ferman ifadesini uygun düşmektedir.

[13] Bu âlemde İlahi kelamın (Kur’an’ın) verdiği tüm mesajlar önlerine konacak. O sahnede bu âlemde bildirilenlerle karşılaştıklarını fark edecekler.

[14] Nahl, 89: Her ümmetin içinden kendi aleyhlerinde kendilerinden bir şahit çıkaracağımız gün, seni de bunların üzerlerine şahit getirdik! Zira İlahi kelamı sana her şeyi açıklamak üzere; bir hidayet, bir rahmet ve teslimiyet gösterenler için bir müjde olarak indirdik.   

[15] Haksızlık etmez.

[16] Meleklerin Âdem’e secde etmesi Âdem’in yeryüzünde halife kılınacağı bildirisi karşısında meleklerin Orada bozgunculuk yapanı, kan dökeni mi kılacaksın? Biz senin değerlendirmen gereği yönelişte oluyoruz ve seni her tür yanlıştan beri görüyoruz” itirazları bağlamında gerçekleşen bir durumdur. (Bakınız Bakara 30-34) Olayı bu pencereden okuduğumuzda meleklerin Âdem’e secdesinin Âdem’in halifeliğini kabullenmeleri, bu halifeliğe kendilerini layık görme söyleminden vaz geçmeleri, Allah’ın bu bildirisine teslimiyet göstermeleri ve Allah’a cevap olarak “Elbet sen hakkıyla bilensin, en doğru kararı verensin” yönelimi ile teslimiyet göstermeleridir.

[17] Cinler müşahede alanı dışındaki varlıklardır. Cin görünmez varlıkların genel adıdır. Cinlerin seçilmiş, özel görev yüklenmiş, Allah katında değerli kılınmış olanlarına melek denir. Melek elçi anlamına gelir. Cinlerin seçilmişleri melek, insanların seçilmişleri nebidir. İblis kullukta ihanet yaparak melek olmaktan azledildi ve cinlerden sıradan bir cin durumuna düştü.

[18] İddia ettikleri tanrılarıyla olan ilişkileri helak olmalarıdır. Çünkü şirk Allah’ın affetmeyeceği mutlak suçtur.

[19] Yani geleneğe uymaları insanları hidayete uymaktan alıkoymaktadır ya da akıl başa gelip hidayete uymaya karar verdiği anda azabın ulaşmış olması, geç kalınmış olunması buna imkân tanımamaktadır. Atalarının yoluna uyarlar: Bakara, 170-Onlara “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde “bilakis, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız” derler. Ya ataları bir şeyi akıl edemiyor ve doğru yolu göremiyorsa?

[20] Vahiy buyrulanı anlamaları, noktasında ön yargılı yaklaşımları ve ayetlere kör davranmaları sebebiyle psikolojik yasa gereği algı sistemleri kilitlendi.

[21] Kendilerince Allah ile iletişimi olduğuna inandıkları bir kul buldular, Allah katından ilim aldığına inandıkları, Allah’ın velisi, dostu dedikleri bir kul buldular. Allah onlara ilim ve rahmet verdiğini söylediği bir kulunu bildirmedi, onlar böyle inandıkları bir kul buldular. Hiç kimse Allah bildirmedikçe ve yönlendirmedikçe böyle bir kul bulamaz. Onlar kendileri böyle bir arayışa girmişler ve kendilerince Allah’ın katında değerli vasıflara sahip olduğunu düşündükleri birini bulmuşlar. Allah onların algısını anlatmaktadır. Musa Peygamber eğer bu süreçte Allah’tan vahiy almış biri olsaydı yani peygamber olsaydı Allah’ın onu bu konuda yönlendirmesi ve “falan yere git, orada bir kulum var onu bul!” diye ona yol göstermesi gerekirdi. Böyle bir yol gösterme olmadan böyle bir kul bulmak olası değildir. Allah ayette “Ben Musa’ya yola koyul buyurdum” demiyor “Musa yola koyulacağım dedi” buyuruyor. Allah’ın vahyi ile yüzleşmiş bir kul yani bir peygamber böyle bir vahiy almadan yola koyulamaz ve Allah katında değerli addettiği birinin peşine takılıp ondan ilim talebinde bulunamaz. Zira ona ilmi zaten Allah vahiy buyurmakta, yolu Allah göstermekte, zihin dünyasını Allah inşa etmekte ve mutlaka vahyine uymasını emretmektedir. Vahiy aldığı halde kendi kafasına göre böyle bir yolculuğa koyulmak Allah’a isyan etmek anlamına gelir. Bu bakımdan bu surenin 102. Ayeti bu bağlamda çok manidardır.  İşin bağlamı şunu gösteriyor ki bu olay olduğunda Musa peygamber henüz vahiyle yüzleşmemiş yani peygamber olmamıştır. Ayrıca bulduğu bu kişi Allah’ın bildirdiğine göre değil kendi zannına göre Allah’ın ilim ve rahmet verdiği bir kişidir. Allah süreci Musa’nın arayışı ve kendince aradığını buluşu şeklinde anlatmakta ve bir kişinin kendince yücelttiği bir kimseye sorgulamadan, Allah’ın emri gibi her dediğine kayıtsız şartsız bağlanarak uymasının nasıl bir felaket ve nasıl bir kölelik olacağını Musa’nın yaşadığı bir süreç örneğiyle Kur’an vahyinde insanlığın idrakine sunmaktadır. Zira 54. Ayette vurgulandığı üzere Allah Kur’an’da her konuda her açıdan beyanda bulunmuş, her açıdan insanın idrakine örnek sunumlar yapmıştır.

[22] Lafzen: Benden yana bir özre ulaşmış durumdasın.

[23] Bu ayette zamir “la testedıu aleyHİ” şeklinde olup tekildir. Ama bu cevaptan sonra sadece bir olayı değil üç olayı da izah etmesi “hu” zamirinin tek bir olayı değil çoğul anlamda kullanılarak yaşanmış olan üç olayı da kastetmek için kullanıldığı açıktır.

[24] Bu açıklama ne kadar ikna edici olabilir? Zira eğer gemiye fazla zarar verilmişse zaten gemi ya çok hasar alacak ya da batacaktır. Yok, eğer gemiye az bir zarar verilmişse zaten kral gemiyi küçük bir onarımdan geçirebilir ve gemiye sahip çıkabilir. Bu bakımdan bu açıklama keramet taslayan bir aklın uydurduğu bir açıklama olsa gerektir.

[25] Bu açıklamanın ise hiç kabul edilebilirliği yoktur. Zira Allah birçok ayette sizi zor bir sınavdan geçireceğiz derken evliya kılıklı bu kimse anne babasına imtihan vesilesi olmaması için genci öldürmekten söz etmekte ve bunu kendiliğimden işlemiş değilim diyerek tüm eylemlerini Allah’a izafe etmekte ve kendisini sorgulanamaz olarak sunmaktadır. Aslında bu kıssa bu tür iddialarda bulunup eylemlerini Allah’a izafe eden kimselere uymanın insan fıtratıyla uyuşmayacağını anlatmakta ve Araf 3. Ayette vurgulandığı üzere herkesin birey olarak vahiyde ortaya konan gerçekleri esas alması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu ayetteki “korktuk” ifadesi hiçbir şekilde Allah’a izafe edilemez. Zira Allah korkarak zan üzere değil bilerek ilim üzere irade ortaya koyar. Bu bakımdan bu eylemleri yapan ve bu açıklamaları getiren kimsenin bir melek olduğunu söylemek de Akıl karı değildir. Mübin olan bir kitap bu kişi melek olsaydı o kişinin melek olduğunu bizzat zikrederdi. Ayrıca kişi arayarak meleği bulmaz vahiy meleğini Allah kuluna bizzat kendisi gönderir. Bazıları ğulam kelimesine yetişkin kimse anlamını yükleyerek bu kişi tuğyan halindeydi, anne babasına olan durumu onu öldürmeyi gerektiriyordu. Zira Allah’a savaş açan öldürülür. Bu toplumsal olarak alınmış bir karardı. Musa durumu bilmiyordu. Zaten korktuk diyerek çoğul ifade kullanıyor olması da onun bireysel kararı olmadığını, toplumsal kararı uyguladığını ortaya koyar gibi açıklamaya çalışmaktadırlar. Oysa ayetlerin bağlamı bu açıklamaya imkân vermez. Zira ortada bir suçun karşılığı değil gelecekle ilgili bir suç ihtimalinin önlenmesi söz konusudur. Ayrıca durum öyle olsaydı olayın iç yüzünü Musa’ya daha net sunması böyle her çeşit yoruma müsait imalı bir anlatımla bırakmaması gerekirdi.

[26] Bu ayette iki çocuk diye çevirdiğimiz kelime “ğulameyni” kelimesi olup “ğulam” kelimesinin ikil kalıbıdır. Ğulam kelimesine bazılarınca yüklenmeye çalışılan yukarıda zikrettiğimiz anlam ile geleceğe dönük bir ihtimalle birinin öldürülmesini normal sunmaya çalışmak doğru bir okuma olmamaktadır.

[27] Böylece ölü yıkayıcının önündeki cenaze misali teslimiyet isteyen kimsenin her şeyi Allah’a izafe eden açıklaması gelmiş oldu ve bu durumun gerçekliğini test imkânı da olmadığı ortaya konmuş oldu. Kıssa bize demiş oldu ki kulluk sınavı resulün tebliği olan vahye uymakla gerçekleşir. Eğer kişi vahyi dikkate alacakken bir evliya edinip onun peşine takılır ve tam teslimiyet gösterirse ona tapmış olur. Musa gibi normal bir insan olan, fıtratı dönüşmemiş olan ise böyle bir durumu kabullenemez ve evliya edinmekten uzak durur. Bundan sonraki Zülkarneyn kıssasında ise her eylemin bir sebebe dayandırılmasının ardından 100-106. Ayetler arasında Allah’ın kullarından birilerini evliya edinenlerin cehennemlik olduğu vurgulanması dikkate değerdir. İnanan bir kulun vahye uyması gerekirken bu kıssada olduğu üzere sormadan sorgulamadan bir evliyanın peşine takılması durumunda hazin sonunun ne olacağı ortaya konmaktadır.

[28] Yani hakka hukuka uymanda imkân dâhilinde zalim olman da imkân dâhilinde…

[29] Yani hiç laftan anlamayan, bozgunculuğu iş edinmiş olan toplum…

[30] Ayetlerimi dikkate almayanlar, ayetlerimle zıtlaşanlar.

[31] Zira şirk affedilemeyecek bir suçtur. Bu bakımdan müşriklerin hesabı cehenneme sunulmaktan ibarettir.

[32] Yani tüm bunlar Allah’ın sözlerini ifade etmekte yetersiz kalırdı. Onun için tüm zihinlerin Allah’ın kelamından inşa olması lazım ki Allah’ın bak dediği yerden bakabilme kudretini kuşanabilsinler. Ayrıca Lokman suresi 27. Ayete de bakınız.

[33] Bir önceki ayeti dikkate aldığımızda Resulullah’ın bile vahyin o arı duru derinliğini kendi ifadeleriyle açıklaması olanaksızdır. Zira Allah’ın kelamı o kadar veciz ve o kadar açıktır ki zihnini o kelimelere açanların fıtratının dilini harekete geçirir kalbin derinliklerine işler ve zihinleri inşa eder.

 

 
   
   
   
   
   
   
   
   
   
                                              
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   

Mustafa Arıcan Ayas

Free Web Hosting