Kur'an'ın İkliminde

 

8.Enfal Suresi

BismillahirRahmanirRahim

1.Sana, gelirlerin paylaşımı hakkında soruyorlar. De ki: Gelirler Allah’ın ve resulün yetkisindedir.[1] Allah’a bilinçli duyarlı olun ve aranızı düzeltin. Eğer inanıyorsanız Allah’a ve resulüne uyun!

2.İnananlar ancak şu kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, kendilerine Allah’ın delilleri okunduğunda inançlarını artırır ve ancak Rablerini vekil edinirler.

3.Onlar o kimselerdir ki yönelimi gereğince ifa ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gereğince sunumlar yaparlar.

4.İşte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve pek değerli bolca rızık vardır.

5.Rabbin seni gerçeklik üzere evinden çıkardığında da mesele bu minval üzereydi. O vakit inananlardan bazıları bu durumu hiç hoş karşılamıyorlardı.

6.Mesele net ortaya çıkmışken mevcut gerçeklikle ilgili seninle tartışmaya giriyorlardı. Sanırsın göre göre ölüme sürülüyorlardı.

7.O vakit Allah size iki taifeden birine mutlaka galebe çalacağınızı vadediyordu. Siz ise sıkıntıya uğramayacağınız taife ile yüzleşmek istiyordunuz. Allah mesajlarıyla hakkı gerçekleştirme ve inkârcıların kökünü kazıma yönünde irade ortaya koyuyordu.

8.Allah, suçta ısrarcı olanların hoşuna gitmese de hakkı gerçekleştirmek ve asılsız olanı boşa çıkarmak üzere irade ortaya koyuyordu.

9.Rabbinizi yardıma çağırıyordunuz. “Birbiri ardınca bin melek ile yardımınıza koşuyorum” diyerekten çağrınıza karşılık verdi.[2]

10.Allah bunu ancak müjde olması ve böylelikle kalplerinizin mutmain olması üzere yaptı. Yardım ancak Allah katındandır. Allah her şeye güç yetirendir, en doğru kararı verendir.

11.O vakit Allah kendi katından bir eminlik sunarak sizi uykuya daldırıyordu. Kendisiyle sizi temizlemek, şeytanın pisliğini üzerinizden gidermek, kalplerinizi birleştirmek ve böylece ayaklarınıza sebat vermek üzere gökten size su indiriyordu.

12.O vakit Rabbin, meleklere “Elbet sizinleyim, inançlı olanlara sebat verin” diye vahiy buyuruyordu. “İnkârcıların kalplerine korkuyu salacağım. Vurun boyunlarını kırın parmaklarını!”[3]

13.Bu onların Allah ve resulüne başkaldırmaları gereğincedir. Kim Allah’a ve resulüne düşmanlık güderse elbet Allah cezalandırması şiddetli olandır.

14.İşte böyle, tadın azabı! İnkârcılık edenler için ateş azabı da olacaktır!

15.Ey inananlar! Birlikler halinde karşınıza çıkan inkârcılarla karşı karşıya geldiğinizde sakın onlara sırtınızı dönmeyin!

16.Böyle bir günde kim savaş manevrası ya da bir birliğe katılma kastı olmaksızın onlara sırtını dönerse mutlaka Allah’ın gazabına uğrayacaktır. Öylesinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü bir sonuç!

17.Onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, Allah attı. İnananları kaynağı kendisi olan güzel bir denemeden geçirmek üzere Allah böyle yaptı. Elbet Allah işitendir, bilendir.[4]

18.İşte böyle, Allah inkârcıların planını çökertir.

19.Eğer zafer istiyorsanız işte size zafer geldi. Tamamına erdirirseniz sizin için iyi olur. Eğer dönerseniz biz de vaadimizden döneriz. Sonra çok kalabalık da olsanız durumunuz size bir fayda sağlamaz. Allah inananlarla beraberdir.[5]

20.Ey inananlar! Allah’a ve resulüne itaat ediniz! İşittiğiniz halde sunulan mesajdan yüz çevirmeyiniz![6]

21.Dinlemedikleri halde dinledik diyenler gibi olmayınız.

22.Uğraş verenlerin Allah katında en şerlileri aklını kullanmayarak sağır ve dilsiz kesilenlerdir.

23.Allah onlarda bir iyilik görseydi elbet işitmelerini sağlardı. Onlara işittirse de elbet yüz çevirirlerdi. Onlar yüz çevirip uzaklaşan kimselerdir.

24.Ey inananlar! Size hayat verecek olan mesaja çağırdığında Allah ve resulünün çağrısına uyunuz. Bilin ki Allah kişi ile kalbinin arasına girer.[7] Mutlaka O’nun huzuruna çıkarılacaksınız!

25.Sadece aranızdaki zalimlere dokunmakla kalmayacak bir fitneye karşı bilinçli duyarlı olunuz![8] Bilin ki Allah, cezalandırması şiddetli olandır.

26.Hatırlayın ki siz azınlıktınız, yeryüzünde hor görülüyordunuz, insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. O sizi barındırdı, yardımıyla destekledi. Size iyi temiz faydalı şeylerden rızıklar verdi, ola ki şükredersiniz!

27.Ey inananlar! Bile bile emanetlerinize ihanet etmeniz suretiyle Allah’a ve resulüne ihanet etmeyiniz.

28.Biliniz ki mallarınız ve evladınız sadece bir imtihandır. Elbet büyük ecir Allah katındadır.

29.Ey inananlar! Allah’a bilinçli duyarlı olursanız size bir farkındalık nasip eder[9] kusurlarınızı örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.

30.Bir vakit inkârcılar seni etkisizleştirmek, katletmek yahut sürgün etmek üzere sana karşı plan kuruyorlardı. Onlar plan kuruyordu Allah da plan kuruyordu. Allah plan kuranların en iyisidir.

31.Onlara delillerimiz sunulduğunda “işittik, gerek görsek elbet bunun bir benzerini biz de söyleriz. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil!” dediler.

32.Şunu da söylediler: Ey Allah’ım! Eğer bu gerçekten senin katından ise gökten başımıza taş yağdır ya da bizi acıklı bir azaba uğrat!

33.Sen onların aralarındayken Allah onları azaba uğratacak değildir. Bağışlanma dilemeleri durumunda da Allah onlara azap edecek değildir.

34.Aslında onlar Mescidi Haramdan alıkoyarlarken Allah onlara ne diye azap etmesin? Onlar Allah’ın dostları değiller. Allah’ın dostları ancak bilinçli duyarlı olanlardır. Lakin çokları anlamıyorlar.[10]

35.Beytin[11] yanındaki yönelimleri ancak ıslık çalmaktan el çırpmaktan ibarettir. Artık inkârcı kesilmeniz gereğince tadın azabı![12]

36.İnkârcı olanlar Allah’ın yolundan alıkoymak üzere mallarını sunuyorlar ve de sunacaklar. Ama sonra bu durum onlar için bir hasret olacak. Sonra hezimete uğrayacaklar. İnkârcı olanlar cehenneme toplanacaklar!

37.Allahın, kötü olanı uygun olandan ayırt etmesi, kötüleri bir arada koyması, hepsini yığıntı haline getirmesi ve neticede cehenneme atması üzere durum budur. Böylece kaybedecek olanlar onlardır.

38.İnkârcı kesilenlere şunu söyle: Eğer yanlışa son verirlerse geçmişte yaptıkları bağışlanır. Eğer dönerlerse öncekiler için geçerli olan bellidir öncekilerin yaşadıkları ortadadır!

39.Onlarla fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar savaşın.[13] Eğer yanlışa son verirlerse elbet Allah yaptıklarını hakkıyla görmektedir.

40.Eğer yüz çevirirlerse bilin ki sizin Mevla’nız Allah’tır. O, ne güzel Mevla’dır ne güzel yardımcıdır!

41.Biliniz ki meselenin netleştiği safların belirginleştiği gün[14] o iki birliğin karşılaştığı gün bir kazanç olarak elde ettiğiniz gelirlerin beşte biri Allah’a aittir, resule aittir.[15] Yakınlığı olanlara, yetimlere, gereksinimi olanlara, yolcu olanlara aittir. Tabi eğer Allah’a inanmışsanız, kulumuza indirdiğimize inanmışsanız bu böyledir. Elbet Allah her şey üzerinde takdiri olandır.

42.O vakit siz beri taraftaydınız onlar öte taraftaydılar. Kervan ise sizden aşağı tarafta bulunuyordu. Şayet sözleşip buluşacak olsaydınız bu kadar denk getiremezdiniz. Ama işi olduğu haliyle gerçekleştirmesi, helak olanın kesin bir kanıt ile helak olması, yaşayanın kesin bir kanıt ile yaşaması üzere Allah bunu böyle yaptı. Elbet Allah hakkıyla işitendir hakkıyla bilendir.

43.O vakit Allah rüyanda[16] onları sana az gösteriyordu. Onları sana çok gösterecek olsa cesaretinizi kaybedecek ve olay hakkında tartışmaya düşecektiniz. Lakin Allah sizi bu durumdan korudu. Doğrusu o kalplerin özünü bilendir.

44.O vakit Allah işi olduğu haliyle gerçekleştirmesi üzere, karşı karşıya geldiğiniz durumda da onları gözünüzde size az gösteriyordu, sizi de onların gözünde az kılıyordu. Bütün işler sonuçta Allah’a dayanır.[17]

45.Ey inananlar! Bir düşman topluluğuyla karşı karşıya geldiğinizde sebat gösterin ve Allah’ı çokça anın ki belki ferahlığa mutluluğa erersiniz!

46.Allah’a ve resulüne itaat edin, birbirinizle zıtlaşmayın çekişmeyin. Aksi takdirde ümitsizliğe kapılırsınız, havanız gider ikliminiz değişir. Sabırlı olun.[18] Elbet Allah sabredenlerle beraberdir.

47.İnsanlara çalım satarak gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve Allah’ın yolundan alıkoyan kimseler gibi olmayın. Allah yapıp ettiklerini çepeçevre kuşatmıştır.

48.O vakit şeytan, onlara yaptıklarını güzel göstermiş ve şöyle demişti: Bugün İnsanlardan size galip gelebilecek yoktur. Ben de sizin arkanızdayım. İki taife birbirini gördüğü an gerisingeri döndü ve şöyle dedi: Ben sizden beriyim sizin arkanızda duramam. Zira ben sizin göremediğinizi görüyorum. Doğrusu ben Allah’tan korkuyorum. Allah cezalandırması şiddetli olandır.

49.O vakit ikiyüzlü davrananlar ve kalplerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: Bunları dinleri aldattı. Oysa kim Allah’ı vekil edinirse elbet Allah her şeye güç yetirendir, en doğru kararı verendir.

50.Melekler inkârcı olanların canlarını alırken bir görseydin! Onların yüzlerine ve sırtlarına vururlar: Artık tadın yakıcı azabı!

51.Bu netice, öncelediklerinizin ileri sürdüklerinizin kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Esasen Allah kullarına zulmedici değildir.

52.Tıpkı Firavun ailesinin ve öncesindekilerin durumunda olduğu gibi. Allah’ın delillerini inkârcı oldular ve sonunda Allah onları günahlarıyla yakaladı. Elbet Allah mutlak güç sahibidir, cezalandırması şiddetli olandır.  

53.Bu netice, kişiler kimliklerini kişiliklerini değiştirmedikçe Allah’ın onlara lütfettiği nimeti değiştirmeyeceği gerçeği üzere böyledir. Elbet Allah işitendir, bilendir. 

54.Tıpkı Firavun ailesinin ve öncesindekilerin durumunda olduğu gibi. Rablerinin delillerini yalanladılar. Neticede onları günahlarıyla helak ettik, Firavun ailesini suya gömdük. Her biri hak tanımaz olmuşlardı.

55.Uğraş verenlerin Allah katında en şerlileri inkârcı kesilenlerdir. Onlar artık inanmazlar.

56.Onlardan antlaşma yaptıkların daha sonra her seferinde verdikleri ahdi bozarlar. Onlar bilinçli duyarlı olmazlar.

57.Onlarla savaşta karşı karşıya gelirsen kendilerini darmadağın et ki ola ki arkalarındakiler düşünürler!

58.Bir toplumun sadakatsizliği sebebiyle endişe duyarsan sen de aynı şekilde sözleşmeyi başlarına çal. Elbet Allah ihanet edenleri sevmez.

59.İnkârcı olanlar asla öne geçtiklerini üstün geldiklerini sanmasınlar! Kesinlikle onlar aciz koyabilecek değillerdir!

60.Onlara karşı gücünüz yettiği ölçüde kuvvet ve süvari birliği hazırlayın. Böylece Allah’ın düşmanlarını da kendi düşmanlarınızı da sizin bilmediğiniz ama Allah’ın bildiği diğer düşmanları da korkutursunuz. Allah yolunda her neyi gereğince harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenecektir. Kesinlikle haksızlığa uğratılmazsınız.

61.Eğer barıştan yana olurlarsa sen de barıştan yana ol ve Allah’ı vekil edin. Doğrusu O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

62.Eğer seni hataya düşürme yönünde irade ortaya koyuyorlarsa bilmelisin ki Allah sana yeter. Vaktiyle Allah seni de inananları da yardımıyla desteklemişti.

63.İnananların kalplerini birleştirmişti. Yeryüzündeki her şeyi tam anlamıyla harcamış olsaydın bile yine de sen onların kalplerinin birleştiremezdin. Ama Allah onların arasını birleştirdi. Elbet Allah her şeye güç yetirendir, en doğru kararı verendir.

64.Ey nebi! Allah sana da yeter sana tabi olan inananlara da yeter.[19]

65.Ey Nebi! İnananları savaşa karşı bilinçlendir cesaretlendir. Aslında sizden, sabırlı yirmi kişi olsa iki yüz kişiye galip gelebilir. Sizden yüz kişi olsa inkârcı kesilenlerden bin kişiye galip gelebilir. Zira onlar idrak edemeyen anlayışı olmayan kimselerdir.

66.Ama şu durumda, içinizde bir zayıflık olduğunu bilerek, Allah sorumluluğunuzu hafif tutmaktadır. Bu durumda bile sizden sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelebilir. Sizden bin kişi olursa Allah’ın yasasınca iki bin kişiye galip gelebilir. Allah sabredenlerle beraberdir.[20]

67.Bir nebi için yeryüzünde düşmanı tamamen tepeleyip zayıf düşürmeden esirlerinin olması uygun düşmez.[21] Siz dünyanın geçici menfaati yönünde irade ortaya koyuyorsunuz. Allah ise ahiret yönünde irade ortaya koyuyor. Doğrusu Allah her şeye güç yetirendir, en doğru kararı verendir.

68.Kaynağı Allah olan bir mesaj önceden kayda geçmiş olmasaydı[22] aldıklarınızdan dolayı elbet size büyük bir azap dokunurdu. 

69.Şu halde kazanç edindiklerinizden iyi temiz faydalı olan helalinden yiyiniz ve Allah’a bilinçli duyarlı olunuz. Elbet Allah Bağışlayıcıdır, iyilikle muamele edicidir.  

70.Ey Nebi! Elinizde bulunan esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde bir hayır görürse sizden alınanın daha iyisini size verir ve sizi bağışlar. Elbet Allah bağışlayıcıdır, iyilikle muamele edicidir.

71.Eğer sana ihanet etme yönünde irade ortaya koyarlarsa zaten daha önce de Allah’a ihanet etmişlerdi de Allah onlara karşı sana imkân vermişti. Elbet Allah bilendir, en doğru kararı verendir.

72.İnananlar, hicret edenler, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda gayret edenler ve onları barındıranlar, onlara yardımcı olanlar birbirlerinin velileridirler. İnançlı oldukları halde hicret etmeyenler üzerinde ise hicret etmelerine kadar sizin her hangi bir velayetiniz[23] yoktur. Din konusunda sizden yardım isteyecek olurlarsa aranızda antlaşma bulunan bir kavmin aleyhinde olmamak kaydıyla yardım etmeniz yerinde olur. Allah yaptıklarınızı görendir.

73.İnkârcı olanlar birbirlerinin velileridirler. Eğer bunu böyle anlamaz böyle davranmazsanız yeryüzünde bir fitne oluşur, büyük bir fesat çıkar.

74.İnananlar, hicret edenler, Allah yolunda gayret edenler ve onları barındıranlar, onlara yardımcı olanlar gerçek anlamıyla inanmış olanlardır. Onlar için bir bağışlanma ve pek değerli bolca rızık olacaktır.

75.Sonradan inanan, hicret eden ve sizinle birlikte gayret edenler de sizdendirler. Akrabalığı da olanlar ise birbirlerine Allah’ın yasasınca daha yakın velayet sahibidirler. Elbet Allah her şeyi bilendir.


 

[1] Gelirlerin paylaşımını belirleyecek olan Allah’tır ve tebliğ edip bildirecek olan uygulayacak olan Resulullah’tır.

[2] Ayetin hitabından nüzul ortamını okuduğumuzda ayetin bizzat savaşın başlangıcında yapılan dua neticesinde indiğini görmekteyiz ki bu birebir Hz peygambere o anda verilen cevap niteliği taşımaktadır. Bu bakımdan meallerde ifadesini bulan “etmişti” şeklinde dili geçmiş zamanda ayeti Türkçeye çevirmek uygun düşmemektedir. İlgili meallere bakınız.  “İşte size desteğim hadi bakalım Allah yolunda malınızı canınızı ortaya koyun” tarzında bir yönlendirme niteliği taşımaktadır.

[3] Allah meleklere “inananlar olarak sizinle olduğumu, inananlar olan sizlere sebat vermelerini, inananlar olan sizlerle olduğumu ispatlamalarını” vahiy buyurmuştu. Ey inanan kullarım! Şu halde kâfirlerin boynunu vurun parmaklarını kırın!

[4] Bu ayette müminlerin düşmanları öldürmelerinin Allah’ın buyruğu ve iznine istinaden olduğu vurgulanmaktadır. Sorumluluğunu yerine getiren müminlere İlahî yardımın yetişeceği anlatılmaktadır. Allah kendi emri, iradesi ve rızası doğrultusunda inananların eliyle gerçekleşen eylemi bizzat kendisine nispet etmektedir. Bu aynı zamanda inananları teskin edici bir ifadedir.

[5] Bu ayette Allah bedir savaşında yardımının ulaştığını bildirerek bu yardım gelmişken düşman yerle bir etmelerini ve kesin zafere ulaşmalarını teşvik etmektedir. Ama müminler bunu yapmayıp ganimet topladıklarından daha sonra bu ayete binaen bedir esirlerine yapılan muamele hakkında uyarı gelmiştir. 7. ayette de bu duruma atıf olup Allah’ın muradının müminlerin kesin zaferi olduğu ama müminlerin arzusunun ise ikinci ihtimale yani ganimete yöneldiği vurgulanmaktadır. Ganimet toplayıp da kesin zaferin peşini kovalamamak dikensiz yol olarak nitelendirilmektedir.

[6] Buyruğumuzu duyduğunuz, vahye muhatap olduğunuz halde vahye muhalif davranmayın!

[7] Allah, imtihanı, ilmi ve hikmeti gereği kişiyi hoşuna gitmeyen eylemlere çağırır. Kişinin arzularıyla Allah’ın mesajı taban tabana zıt olabilir.

[8] Bu onların kendi suçu demeyin kendi üzerinize düşeni yapın.

[9] Lafzen bir Furkan verir. Furkan farkındalık demektir doğru ile yanlışı ayırt edebilme yetisi, arı duru bir anlayış demektir.

[10] “Hâlbuki onlar Mescidi Haramdan alıkoyarlarken Allah kendilerine ne diye azap etmesin? Onlar Mescidi Haramın gerçek temsilcileri değiller! Mescidi Haramın gerçek temsilcileri ancak sorumlu davrananlardır lakin onların çoğu bilmezler anlamazlar” şeklinde de çevrilebilir. Biz birinci anlamı seçtik zira Mescidi Haramdan insanları alıkoymanın cezasına çarptırılmaktan insanları ne koruyabilir? Allah’ın ayrıcalıklı kulları olmaları koruyabilir. Allah’ın ayrıcalıklı kulları ise suç işleyenler değil sorumlu davrananlardır. Yani Allah buyuruyor ki: Aslında onlar azabı hak ettiler, kendilerini azabımızdan koruyacak bir ayrıcalıkları yok ama sen aralarındayken Allah onlara azap edecek değil, eğer pişman olur af dilerlerse yine Allah onlara azap edecek değil.

[11] Mescidi haram

[12] Siz aslında azabı hak ediyorsunuz. Eğer resulüm aranızda olmazsa ve siz de yanlışınızdan dönmezseniz Allah’ın azabını bekleyin. Yakında olmasa da nihayetinde Allah’ın azabına uğrayacaksınız. Dünyada olmasa da ahirette bu olacak.

[13] “Allah’ın hükmü gereğince yaşama imkânı buluncaya, fitneye kapılmaksızın sağlıklı karar verme ortamı oluşuncaya, kimse kimseyi Allah’ın yolundan alıkoyamayıncaya kadar onlarla savaşın”. Ayetin bağlamı da bu anlamı desteklemektedir. Zira İnsanları Allah’a kulluktan engelleyen, Mescidi harama sokmayan kâfirlere uyarı bağlamında yeryüzünde dinin tamamen Allah’ın olmasına vurgu yapılmaktadır. Yeryüzünde dinin Allah’ın olması demek herkesin Müslüman olması demek değildir. Kur’an’ın bildirdiği üzere dinde zorlama ortamı kalmayıncaya kadar demektir.

[14] Hak ile batılın gerçek ile yalanın mümin ile münafığın ayırt edildiği gün. Yani hakikatin ortaya çıkmasına olanak sağlayan gün, Furkan günü yani iki birliğin karşılaştığı gün demektir.

[15] Allah’a aittir yani tüm toplumun yararına kullanılmak üzere kamu malıdır ve paylaştırmayı Allah resulü yapacaktır. Allah resulü bu beşte birlik kısımdan kendisine, yakın akrabalarına, yoksul durumdaki halka ve yolculuk yapacakların yararına paylaştırmada bulunacaktır.

[16] Lafzen uykunda: Buradan anlaşılıyor ki Kur’an dilinde rüya anlamında ki görme açık ve net olarak  “uyku hali” vurgulanarak ifade edilmektedir.  Arapça’da “rüya” görüntü anlamına gelip uyku halindeki görüleni de ayık haldeki görüleni de ifade eder. Bu bakımdan “rüya” kelimesi kesin olarak uykuda görüleni ifade etmemektedir.

[17] Sonuçta her şey Allah’ın kontrolünde O’nun yasalarına göre gerçekleşir.

[18] Merhum Akif’in dediği gibi “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez”. İnsanların yüreklerinin birbiri için attığı, amaç birliğinin oluşturduğu olumlu hava araya zıtlaşma girince yok olur ve yerini tam anlamıyla ümitsizliğe gömen olumsuz bir hava gelir ve sonra o toplum dağılmaya yok olmaya mahkûm olur. 

[19] Nebi vahye muhatap olan, Allah ile iletişimi olan, Allah’tan vahiy alan kişidir. Nübüvvet Allah’tan vahiy alma ilahi buyruklara muhatap olma makamını Risalet ise bu iletişim neticesi vahiy buyrulanı tebliğle memur olma makamını ifade eder. Bu bakımdan nebi olarak vahiy alınır resul olarak vahiy tebliğ edilir Allah’ın ayetlerine çağrılır kul olarak da ayetlere uyulur itaat edilir. Allah resulü nebi olarak vahye muhatap olan resul olarak vahyi tebliğle memur olan kul olarak vahye uymakla sorumlu olan bir kişidir.

[20] İnancın verdiği azim ve kararlılık bir müminin on kâfire bedel olmasını mümkün kılarken müminlerin şu anki durumu bir kişinin iki kâfire bedel olmasını getirmektedir.

[21] Vahye muhatap olan, kendisine vahiy buyrulan bir kimsenin vahyin teşvikine rağmen düşmanı tamamen tepelemeden esir alması doğru düşmemektedir. Zira vahiy ile kendisine büyük zafer vaat edilmişken bu vaadin gereğinin yapılması ve düşmanın takip edilip işinin bitirilmesi gerekirdi.  Bu vaat için Enfal 7. Ayetten itibaren bakıldığında ve özellikle zafer istiyordunuz işte size zafer geldi şeklindeki bu surenin 19. ayetinde yapılan vurguya bakıldığında gerçek görülecektir. Yani Müslümanlar o ayetlerin yönlendirmesine zıt davranmışlar ve ganimet toplayarak ve esir alarak Bedir savaşını sona erdirmişlerdir. Benzeri bir hatayı Uhut savaşında tekrarladıklarında ise o ayetlerin uyardığı duruma düşmüşlerdir.

[22] Bu surenin 7. Ayetinde vahiy buyrulan vaat olmasaydı azabı hak etmiştiniz.

[23] Onlara sahip çıkma durumunuz, onlarla yakın dost olma durumunuz…

 

 
   
   
   
   
   
   
   
   
   
                                              
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   

Mustafa Arıcan Ayas

Free Web Hosting